Zinciri kırmamanın en büyük faydasını bu taşınma sürecimde gördüm gerçekten. İbretlik bir olaydı benim için. Ev bulma, taşınma, eve yerleşme süreci için geçen yaklaşık 5 günlük süreçte elimde olan listelerin hiçbirisine çarpı atamıyordum ve bundan dolayı bir vicdan azabı duyuyordum. İşte bu taşınma süreci benim için güzel bir motivasyon oldu. Spor yapamadım, düşünmek için zaman ayıramadım, kitap okuyamadım, ders çalışamadım ve yazı yazamadım. Şimdi ise oturmuş, bu beşlinin içindeki son görevimi tamamlamak için bu yazıyı yazıyorum. Rahat içinde bunu tamamlamak gerçekten büyük bir lüks, ama aslında bu zinciri kırma metodunda beni aydınlanmaya doğru iten süreç, bu metoda başlamadan önce hayatımın neredeyse her gününü taşınan bir insan gibi geçiriyor olduğumu fark etmem oldu. Bu rezil bir şeydi gerçekten, hiçbir şey yapmadan geçip gidiyordu günler ama bunun farkında bile değildim. Ama zinciri kırma tablosunu çıkarttığımdan beri, geçen beş günlük dilim bana çok zor gelmeye başladı, kendimi suçlu hissediyordum hiçbir şey yapmadığım için. Aslında bu tabloya sahip olmadan önceki hayatım da böyle geçiyordu, ancak bunun farkında bile değildim ve hiçbir suçluluk hissetmiyordum. Ancak suçluluk yerine hissettiğim bazı olumsuz duygular vardı, bir şeylerin yanlış gittiği hissi, sıkılmak, yalnızlığı savuşturmak için bir başkasını yanında aramak gibi şeylerdi bunlar. Ancak bu olumsuz hisleri net bir şekilde tanımlayamıyordum. Adorno’nun kutlu sözüne, bir parazit gibi yapışarak savuşturmaya çalışıyordum her şeyi: ‘’yanlış hayat doğru yaşanmaz’’. Ha ha. Yanlış hayat doğru yaşanmazmış, gerçekten bu muydu yani sorun, yanlış bir hayat olduğu için mi doğru yaşayamıyordum. Gerçekten tanrıları utandıran bir bahane bulmuştum kendime, ve işin garibi, adorno söylüyorsa konunun kapanmasıydı. Erasmus’a, Adorno’ya güvendiğimiz kadar güvenmemizdeydi aslında tüm sorun. Deliliğin ve çirkinliğin hırkasını sırtımıza asmamızdaydı sorun, kendi aklımıza güvenmemekti sorun, güvenilecek olanı her zaman dışarıda aramaktı sorun. Bir sorun vardı evet, ancak bu sorun hayatta değildi. Yani, evet hayatta da sorunlar var; ancak bulaşık makinesinin çalışmamasının sebebini tost makinesinin bozuk olmasına bağlamak gibiydi bu. Bunu göz göre göre yapmaya kalkışmak da insanı utandıran cinsten bir davranıştı. Ancak yine de ne söyleyebilirim ki; insan, konu kendisi olduğu zaman tanrıları kıskandıracak kadar bağışlayıcı olabiliyor. Bir başkası yaptığı zaman, hiç tereddüt etmeden idam cezasını onaylayacağımız suçları kendimiz yaptığımız zaman ortada bir suçlu olduğunu bile tartışır hale gelebiliyoruz. Sonra da yaşamanın anlamsız olduğunu söylüyoruz, tıpkı bir papağanın ‘’hegel’’in en anlaşılmaz cümlesini kavramış özümsemiş ve bizlere anlamamız için tefsir edermişçesine tekrarlaması gibi, biz de anlamadığımız ama duyduğumuz cümleleri tekrarlayıp, bunları gerçekten kendimize sorduğumuz soruların cevabı olarak kendimize sunuyoruz..