On dokuzuncu yüzyılda herhangi bir medenî insanın, dünyanın
güneşin çevresinde döndüğü gerçeğini bilmemesi o kadar garipti ki bunları
bilmediğine kendimi zor inandırdım. "Şaşırmış gibi görünüyorsunuz,"
dedi yüzümdeki şaşkınlık ifadesine gülerek. "Şimdi öğrendiğime göre, bu
öğrendiklerimi unutmak için elimden gelenin en iyisini yapmalıyım."
"Unutmak için mi?"... "Bakın," diyerek açıklamaya başladı,
"İnsan zihninin, boş bir çatı katına benzediğini ve insanın bu çatı katını
kendi seçeceği mobilyalarla döşeyeceğini düşünüyorum. Yalnızca bir aptal, önüne
gelen her bilgiyi kapar, böylece, ona faydası dokunabilecek bilgiler
kalabalıklaşır ya da birçok şey birbirine girer ve o bilgiye ihtiyacı oldu mu
güçlükler yaşar. Ama becerikli ve usta bir kimse, zihnine, ya da çatısına, bir
şeyler alırken son derece dikkatlidir. İşini yapmasına yardım edecek aletlerden
başka hiçbir şeyi yoktur ama bunları da sınıflandırmış ve kusursuz bir düzene
sokmuştur. O küçük odanın duvarlarının esnek olduğunu ve her ölçüde
genişleyebileceğini düşünmek hata olur. Emin olun ki, zaman geliyor, zihninize
kattığınız her bilgiyle, önceden bildiğiniz bir şeyi unutuyorsunuz. Bu yüzden,
önemsiz bilgilerin, önemlilerin önünü tıkamaması çok büyük önem taşıyor."
"Ama söz konusu, Güneş Sistemi!" Diye karşı çıktım. "Dünyanın
güneşin çevresinde döndüğünü söylemenin," diyerek sabırsızlıkla sözümü
kesti, "Bana ne faydası var? Dünya isterse ayın çevresinde dönsün, ne
benim ne de işim için hiçbir önemi yok." Tam işinin
"Aklım," dedi, "durağanlığa isyan ediyor.
Bana sorunlar getir, iş getir, en derin şifreleri ve karmâşık analizleri ver,
bunları çözmem için uygun atmosferi sağla. Ancak öyle bu yapay uyarıcıları
bırakabilirim. Ama varoluşun donukluğu beni tiksindiriyor. Ruhumun yücelmesi
için can atıyorum. Bu özel mesleği işte bu yüzden seçtim. Belki de yarattım
demeliyim, çünkü bu konuda dünyada tekim."
Sorabilir miyim acaba, hâlihazırda takip ettiğin bir dosya
var mı?" "Hayır. Sadece kokain. Beyin aktivitesi olmadan
yaşayamıyorum. Başka ne için yaşanır ki? Burada, pencere önünde tüm gün dikil.
Bu kadar tatsız, neşesiz, faydasız bir dünya olabilir mi? Bak şu sarı sis,
nasıl da caddeden aşağı dönerek ilerliyor, boz renkli evler arasından süzülüp
gidiyor. Bundan daha umutsuz, sıradan ve ruhsuz ne olabilir? Eğer uygulayacağın
bir alan yoksa birtakım güçlere sahip olmanın yararı nedir, doktor? Suçlar
sıradan, varoluş sıradan ve hiçbir nitelik tüm bu sıradanlıklara dünya üzerinde
bir işlev kazandırmıyor."
Sana şu kitabı tavsiye ederim, şimdiye dek kaleme alınmış en
önemli kitaplardan biri. Winwood Reade'nin, ‘İnsanlığın Çilesi' kitabı. Bir
saat içinde gelirim."
"Benim yöntemimi kullanmıyorsun," dedi, başını
sallayarak. "Sana kaç kere söyledim; imkânsızları elersen, geriye
İNANILMAZ DA OLSA, gerçek kalır.
Aşağı odaya yeniden iner inmez heyecanla sordum: "Peki
bu ayak izleri hakkında teorin nedir?" "Sevgili Watson, biraz olsun
kendin yorumlamaya çalış," dedi, tahammülsüz bir tavırla. "Benim
yöntemlerimi biliyorsun. Onları uygula, sonuçları kıyas etmende sana yardımcı
olurlar." "Gerçeklere yönelik bir şey düşünemiyorum." Diye cevap
verdim.
"Kimyasal deneylere gömülerek zihnime iyi bir istirahat
verdim. Büyük devlet adamlarımızdan birinin dediği gibi, ‘en iyi dinlenme iş
değişikliğiyle olur'. Bence de öyledir.
Akıl yürütme sürecini açıklamadaki rahatlığı üzerine
gülmekten kendimi alamadım. "İleri sürdüğün delilleri dinledikçe," dedim,
"çözümün gülünç ölçüde kolay olduğunu, benim bile bunu aynı kolaylıkla
yapabileceğimi görüyorum. Fakat yeni bir örnekle karşılaştığımda sen çözümü
açıklayana kadar şaşkınlığım geçmiyor. Oysa benim gözlerim de seninkiler kadar
iyi." "Doğru," diye cevap verdi. Bir sigara yaktı ve koltuğa
gömüldü. "Bakıyorsun ama gözlemlemiyorsun. Aramızdaki fark belli. Mesela,
antreden bu odaya çıkan merdivenleri sık sık görmüşsündür." "Sık
sık." "Ne kadar sık?" "Yüzlerce kez, sanırım."
"Peki kaç tane basamak var?" "Kaç tane mi? Bilmiyorum."
"Tam da bu işte! Çünkü gözlemlemedin. Ama baktın. Benim demek istediğim de
bu. Ben on yedi basamak olduğunu biliyorum çünkü ben hem baktım hem de
gözlemledim.
Dedektif olmaya karar verdiği için sahneler, iyi bir aktörü;
bilim ise, bir akılcıyı kaybetmişti.
"Sen de duydun mu?" dedim dostuma bakarak."
Biri zili çaldı galiba. Bu saatte kim olabilir ki? Birini bekliyor muydun?
Arkadaş falan?" "Senden başka arkadaşım yok ki," diye cevap
verdi. "Misafirleri pek sevmem."
"Salı akşamı ha!" diye atıldım. "Ve bugün
Perşembe. Neden dün harekete geçmedin?" "Çünkü yanıldım, sevgili
Watson, üstelik korkarım bu yanılgıya beni senin hikâyelerin sayesinde tanıyan
çoklarının zannettiğinden daha sık düşüyorum.
"Şimdi anladın mı hayal gücünün önemini?" dedi
Holmes, "Gregory'nin sahip olmadığı şey de tam bu. Ne olmuş olabileceğini
hayal ettik, varsayımımıza göre hareket ettik ve varsayımımız doğrulandı. Haydi
ilerleyelim."
Bence de doğru iz üzerindesiniz. Gerçeğin en kötüsü bile
şüpheden iyidir.
Reigate Bulmacası. (Başlığı işeretlemişim sanırım güzel
hikaye diye)
"Azizim Watson," dedi, "tevazuyu erdem
sananlara katılmıyorum. Bir mantıkçı için, her şey tam olarak ne ise öyle
görünmelidir. Kendini küçük görmek de, yeteneklerini abartmak da gerçeklerden kaçmaktır.
Onun için Mycroft'un benden daha iyi bir gözlemci olduğunu söylediğimde, kesin
hakikatten bahsettiğimi bilmelisin."
"Gözlem yapma ve çıkarımda bulunmada benden daha üstün
olduğunu söyledim. Dedektiflik sanatı bir koltukta oturup akıl yürütmekle
yapılabilecek bir iş olsaydı, ağabeyim kesinlikle dünyanın gelmiş geçmiş en
büyük dedektifi olurdu. Ama maalesef ne gerekli enerjiye ne de hırsa sahip.
Kendi çözümünü doğrulamak için bile günlük alışkanlıklarından vazgeçmez ve
kendi haklılığını ispatlamak için uğraşmaktansa yanlış anlaşılmayı tercih eder.
Diyojen Kulübü'nün kuruluş amacı da bu insanlara rahat bir
yer temin etmekti. Şimdi şehirdeki en asosyal adamların çoğu bu kulübe gidiyor.
Üyelerin birbirleriyle ilgilenmesi kesinlikle yasak. Yabancılar Odası haricinde
hiçbir yerde kati suretle konuşulmaz; kurallara uymazsan kulüpten atılırsın.
Ağabeyim kurucularından biriydi ve ben de şahsen ortamını çok rahatlatıcı
bulurum."
Sherlock Holmes'ün en önemli yeteneklerinden biri de istediği
zaman belleğini üstünde yoğunlaştığımız konudan ayırabilmesiydi. Şimdi,
saatlerdir uğraştığımız işi unutmuş gibiydi, çağdaş Belçikalı resim ustalarının
eserlerini seyretmeye dalmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder