17 Eylül 2018 Pazartesi

Ve Rüzgar Her Şeyi Alıp Götürmedi

''Arkasında duracağı fikirleri olmayan, bu nedenle çareyi lafı dolaştırmakta ya da herkesçe kabul edilmiş düşüncelerin neferliğini yürütmekte arayan insandan ve anlaşılacağı üzere, bir konuda net tavır takınmaktan ölesiye korkan insandan daha sefil bir canlı olabilir mi?
öz saygıdan ve belli bir kütleden söz edilebilmesi için insanın durduğu bir yer ya da kendi inşa ettiği bir düşünsel zemin olması gerekmez mi? ''

bu sarsıcı giriş cümlesini heyecanla okuduktan sonra kitabın kapağını kapatıp bir müddet bekledim. böyle bir giriş beklemiyordum. yazar, giriş cümlesiyle sadece düşünsel temelini değil, kendisini ifade edebilme ustalığını da kanıtlamıştı. sonra kitabın kapağını tekrar açarak okumaya devam ettim:

''dünyanın başka bir yerde olduğuna inanmıyor, bunu biliyordum''

''kaybeden, tutunamayan olarak ifade edilen kabın şeklini almak kolaycılıktı, insan onuruyla bağdaşmıyordu...'' ''bu nedenle, bir kaybeden ya da tutunamayan olmayı kati suretle reddetmekle kalmıyor, o tiksindirici sığınağa koşanlardan nefret ediyordum''

''Düşlenen, hemen ileride, güneşin tam karşısında devasa bir yapı misali öylece duruyor; düşleyen ise birkaç adım daha atıp hedefe varmaktansa, o yapının gölgesinde konaklamakla sınırlandırıyordu kendisini; daha fazlasının hakkı olmadığını düşünüyordu.

Çok geçmeden, güneşini kapattığını zannettiği için düşlerini yıkmakta arıyordu çareyi, koca bir binayı tekmeleyerek devirmeye çalışmaya benziyordu olay.''

''kişisel uyanışın yöntemi iyice belirginleşiyordu: gülümsemeyi, en çok da kendimize gülümsemeyi öğrenmek, mizahı kucaklayarak yaşamak ve iddaialı sözleri, mizahı parantez içine almadan dile getirmek''

''her insana yalnız olmadığını hissettiren kimi mükemmel şahsiyetler vardır bu dünyada''
''ona baktığınızda, yalan söylediğiniz, hak yediğiniz, alçakça numaralara giriştiğiniz her andan utanıyordunuz. çünkü bir tane adam çıkmıştı ve 'böyle de yaşanır ve hatta asıl böyle yaşanır' diyordu''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder