30 Haziran 2020 Salı

Şamar ve Şeref Madalyası


Sadece sıkıldığı için yazı yazan bir adam gelmiş buraya bugün. Evet, bu harika insana hoşgeldin demek için sabırsızlanıyorum. Lanet olsun sana iğrenç yaratık. Sıkılmak ne demek lan. Sıkılmanın ne demek olduğunu içindeki pınarı keşfetmiş bir adam söyleyebilir ancak. Yani tam anlamıyla ne olduğunu demek istiyorum –ne kadar rezalet bir şey olduğunu- Biz biliyoruz, biz bilenler, sınıfta saçma da olsa düşüncelere dalıp boş ekrana bakarak bir şeyler düşünmenin ne demek olduğunu biliyoruz. Bunu unutmaması gereken ilk kişiler biziz aslında ancak bunu unutmak için en çok çabalayanlar da biziz aynı şekilde. Bir el uzandığında tutmak için çabalayan da biziz, elimizden tutan birisi olduğunda elinin terlemesinden şikayet eden de biziz. Neyiz ve kimiz biz? Biz bilenler, biz kendimizi bilmiyoruz. Oturduğu yerden hiçbir şey yapmadan her türlü çabalamanın önüne geçen kişiyiz biz. Bunu bilmiyor muyuz, unutmak için mi yaşıyoruz, her şeyi kenara atıp gerçeklerden kaçmak mı istiyoruz yoksa, yoksa ciddi manada bilinçsiz yaşayan ziyan ordusunun subayları mıyız? Hiçbir şey yapmadan yaşamayı bilenlerden kim kaldı? Cevapları olanlar için soru işaretleri, evet yeniden. Karşısındaki insanın bir şey yapması gerektiğini kendisine kanıtlamış olan mükemmel yaratık nerede? En büyük yalnızlığına çekildikten sonra kendisindeki yozlaşmayı fark eden zerdüşt mü konuşuyor tekrar? Yalnızlığına mı dönmesi gerekiyor zerdüştün tekrardan, yalnızların en yalnızı olan zerdüşt, kendisine inananları bulduktan sonra da yalnızlığına çekilemeyecek kadar zayıf olsaydı yine de zerdüşt olur muydu? Olmayacağını kulağıma fısıldıyor. Hayatın saat başlarındaki gerçek dışı bağırmalar neler söylüyor bize? Bir, iki oldu mu? Oturuyorum, şimdi gecenin, şimdi gündüzün, şimdi sadece oyun.

Yalnızlığın korkunç karanlığından kurtulmuş olan kişi, yalnızlığa saplanmaktan en çok korkan kişi oluyor ve bir bakıma, başka bir ifade ile söylersek eski tüfek oluyor. Hapse bir kere düşenler, içerinin tadını bildikleri için, çıktıkları zaman tekrardan içeri düşmekten çok korkarlar ve ideallerinden vazgeçerlerse eski tüfek olarak anılırlar artık. Yalnızlık da böyledir. Hiç yalnız kalmamış olan, yalnızlıktan pek korkmaz. Ancak yalnızlıktan kurtulmuş olan, tekrardan yalnız kalmaktan sonsuz bir korku duyduğu için ideallerinden vazgeçme eşiği çok daha düşüktür. Bu yüzden biz, Yalçın Paşa’nın söylediğini birazcık değiştirerek diyoruz ki; ‘’Bir defa yalnız kalmış olanı, yalnız kalmış saymıyoruz’’. Yalnız olmak, daha önceki yalnızlıktan kurtulduktan sonra tekrardan yalnız kalmaktır. İkinci defa yalnız kalmış olan, artık yalnızlığıyla övünebilir, Hayatın ona attığı şamar, ona verilen şeref madalyasıdır.


5 Haziran 2020 Cuma

Her Gün Yazmak


Her Gün Yazmak

Her gün yazı yazma olayına bir zamanlar çattığımı hatırlıyorum ancak şu anda bu fikir bana mantıklı gelmeye başladı. Bunun başlıca sebebi her gün yazmak ile hiç yazmamak arasında bir seçim yapmak oldu. Ancak sanırım yine de her gün yazmaktan ziyade aklına geldikçe yazmak daha mantıklı oluyor ancak burada da büyük bir sıkıntı var oturup düşünmediğin zaman veya aklına bir şey gelmediği zaman hiçbir şey yazmamış oluyorsun. Ha ha. İşte işin dengesi diyebileceğim bir şey yok sanırım, ancak yine de haftada bir yazmak belki mantıklı olabilir. Yine de salt yazmak mantıklı değil. Sonuçta yazarken düşünmenin bir değeri yok ancak düşünmenin değerli olduğunu söyledik. Bu noktada yazarken düşünmek de ortaya çıkan yazı açısından anlamsız olsa da her gün düşünmek için seni zorladığı için değerlidir. Tabii ki yazarken muntazam düşünmek zorunda değiliz ancak yine de bir kırıntı kadar çalışması gerekiyor beynin. Bu yüzden yazmak iyidir diyorum. Tabii ki işin en sağlıklı noktası yani vücut olarak değil, yazı açısından sağlıktan bahsediyorum, en mantıklısı her gün düşünmek ve bu düşünceleri toparladıktan sonra bunları yazıya dökmek gerekir. Ancak bu günlük yaşamda pek de mümkün olmuyor en azından bu iki aydır mümkün olmadı benim için, sonuçta hızla akan bir hayatın içinde olmasak da sürekli böyle bir durumun içinde hissediyoruz kendimizi gerek sosyal medya olsun gerek de teknoloji sayesinde bu şekilde hissediyoruz. Her neyse, oturup düşünmek diye bir eylemden bahsedemiyoruz bu dönemde düzgünce, gerçi bunun eski çağlarda da olduğunu düşünmüyorum, ancak filozoflar vardır böyle. Eh onlar için de bu olayın zor olduğunu çıkarabiliriz. Yani olay kesinlikle çağda değil. Bu çağda bizi oyalayacak instagram varsa, o çağlarda da gazeteler magazinler, müzikler vardı. Hiç değişmez, düşünmek isteyen adam düşünür ve oyalanmak isteyen de oyalanır. Düşünmenin zevk olduğu insanlarız biz. Ancak düşünmenin herkes için zor olduğunu anlıyoruz. Schopenhauer bunu defaatle belirtmiştir. Bir zul olarak kırbaç şaklatmalarını öne sürmesi bunun bir örneğidir. Kesinlikle düşünmeyi yavaşlatabilir ancak durduracağını sanmıyorum ve diyorum ki sopi, düşünemediği zamanlarda kırbaç şaklatmalarını duyuyordu ancak düşündüğü zamanlarda şaklatılan aynı kırbaçlardan haberi bile olmuyordu. Bu bir gerçek, kendimle düşünürsem, müzik dinlemenin düşünmeyi engellediğini savunurum her zaman ve bu düşünceden kimse beni vazgeçiremez, ancak müzik açıkken derin düşüncelere daldığım bir çok zaman olmuştur. O halde şu çıkarımı yapabilirim; düşünmenin derinliği ne kadar fazlaysa ona etki edebilmek için gereken dış etkilerin gücü şiddeti de o ölçüde artmalıdır. Yani derin bir düşünce size geldiyse ve siz de o sırada etrafınızda sürekli devam eden kırbaç şaklatmaları ve gürültülü bir müzikle oturuyorsanız yine de düşünmenize engel olmaz; ancak düşünceniz derin değilse ve dağılmaya meyilliyse, etrafınızda sadece bir kırbaç şaklatılırsa veya düşünmeyi en az etkileyecek bir müzik kısık sesle açılırsa bile düşünmeniz bölünecektir. Bu tamamen o andaki düşünce gücünüze bağlıdır. Tabii ki aklı toplamak zorlaştığı anlarda bunu dışarıdaki etkenlere bağlamamız kaçınılmazdır, biz maalesef ki hala insanız ve sebepleri sonuçlara bağlamak bizim en yüce düşüncelerimizin özüdür; şimşek çaktığı zaman tanrıların kızgın olduğunu çıkarırız, daha sonra bunun aksini düşünsek anlasak da bunu herkese açıklamak mümkün olmaz. Bunu daha modernleştirip eden bulur, kozmos dediğin zaman yine üç bin yıl sonra bile yeniden binlerce takipçi bulabilir bu düşünce. İnsan gelişti diyoruz ancak ne açıdan gelişti diye baktığım zaman, gerçekten düşünce gücü açısından bir karış bile geliştiğini göremiyorum, bilakis bir varsayım olarak tersi yönde gittiğini bile söyleyebilirim.