Her Gün Yazmak
Her gün yazı yazma
olayına bir zamanlar çattığımı hatırlıyorum ancak şu anda bu fikir bana
mantıklı gelmeye başladı. Bunun başlıca sebebi her gün yazmak ile hiç yazmamak
arasında bir seçim yapmak oldu. Ancak sanırım yine de her gün yazmaktan ziyade
aklına geldikçe yazmak daha mantıklı oluyor ancak burada da büyük bir sıkıntı
var oturup düşünmediğin zaman veya aklına bir şey gelmediği zaman hiçbir şey
yazmamış oluyorsun. Ha ha. İşte işin dengesi diyebileceğim bir şey yok sanırım,
ancak yine de haftada bir yazmak belki mantıklı olabilir. Yine de salt yazmak
mantıklı değil. Sonuçta yazarken düşünmenin bir değeri yok ancak düşünmenin
değerli olduğunu söyledik. Bu noktada yazarken düşünmek de ortaya çıkan yazı
açısından anlamsız olsa da her gün düşünmek için seni zorladığı için
değerlidir. Tabii ki yazarken muntazam düşünmek zorunda değiliz ancak yine de
bir kırıntı kadar çalışması gerekiyor beynin. Bu yüzden yazmak iyidir diyorum.
Tabii ki işin en sağlıklı noktası yani vücut olarak değil, yazı açısından
sağlıktan bahsediyorum, en mantıklısı her gün düşünmek ve bu düşünceleri
toparladıktan sonra bunları yazıya dökmek gerekir. Ancak bu günlük yaşamda pek
de mümkün olmuyor en azından bu iki aydır mümkün olmadı benim için, sonuçta
hızla akan bir hayatın içinde olmasak da sürekli böyle bir durumun içinde
hissediyoruz kendimizi gerek sosyal medya olsun gerek de teknoloji sayesinde bu
şekilde hissediyoruz. Her neyse, oturup düşünmek diye bir eylemden
bahsedemiyoruz bu dönemde düzgünce, gerçi bunun eski çağlarda da olduğunu
düşünmüyorum, ancak filozoflar vardır böyle. Eh onlar için de bu olayın zor olduğunu
çıkarabiliriz. Yani olay kesinlikle çağda değil. Bu çağda bizi oyalayacak
instagram varsa, o çağlarda da gazeteler magazinler, müzikler vardı. Hiç
değişmez, düşünmek isteyen adam düşünür ve oyalanmak isteyen de oyalanır.
Düşünmenin zevk olduğu insanlarız biz. Ancak düşünmenin herkes için zor
olduğunu anlıyoruz. Schopenhauer bunu defaatle belirtmiştir. Bir zul olarak
kırbaç şaklatmalarını öne sürmesi bunun bir örneğidir. Kesinlikle düşünmeyi
yavaşlatabilir ancak durduracağını sanmıyorum ve diyorum ki sopi, düşünemediği
zamanlarda kırbaç şaklatmalarını duyuyordu ancak düşündüğü zamanlarda
şaklatılan aynı kırbaçlardan haberi bile olmuyordu. Bu bir gerçek, kendimle
düşünürsem, müzik dinlemenin düşünmeyi engellediğini savunurum her zaman ve bu
düşünceden kimse beni vazgeçiremez, ancak müzik açıkken derin düşüncelere
daldığım bir çok zaman olmuştur. O halde şu çıkarımı yapabilirim; düşünmenin
derinliği ne kadar fazlaysa ona etki edebilmek için gereken dış etkilerin gücü
şiddeti de o ölçüde artmalıdır. Yani derin bir düşünce size geldiyse ve siz de
o sırada etrafınızda sürekli devam eden kırbaç şaklatmaları ve gürültülü bir
müzikle oturuyorsanız yine de düşünmenize engel olmaz; ancak düşünceniz derin
değilse ve dağılmaya meyilliyse, etrafınızda sadece bir kırbaç şaklatılırsa
veya düşünmeyi en az etkileyecek bir müzik kısık sesle açılırsa bile düşünmeniz
bölünecektir. Bu tamamen o andaki düşünce gücünüze bağlıdır. Tabii ki aklı
toplamak zorlaştığı anlarda bunu dışarıdaki etkenlere bağlamamız kaçınılmazdır,
biz maalesef ki hala insanız ve sebepleri sonuçlara bağlamak bizim en yüce
düşüncelerimizin özüdür; şimşek çaktığı zaman tanrıların kızgın olduğunu
çıkarırız, daha sonra bunun aksini düşünsek anlasak da bunu herkese açıklamak
mümkün olmaz. Bunu daha modernleştirip eden bulur, kozmos dediğin zaman yine üç
bin yıl sonra bile yeniden binlerce takipçi bulabilir bu düşünce. İnsan gelişti
diyoruz ancak ne açıdan gelişti diye baktığım zaman, gerçekten düşünce gücü
açısından bir karış bile geliştiğini göremiyorum, bilakis bir varsayım olarak tersi
yönde gittiğini bile söyleyebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder