Bir persona yarattım dün gece. Oldukça sıkkın ve hevessizken -dünyaya karşı- oturup hiçbir şey yapmamaya karar verdim ve oturup hiçbir şey yapmadım. Bir müddet hiçbir şey yapmadıktan sonra sıkıntım geçmişti ve normal hissetmeye başlamıştım ve işte o anda dostumla olan konuşmalarımızı okumaya başladım. İlk atılan mesajlara kadar gittim ve neler konuştuğumuzu merak içinde okumaya başladım, hepsi harikaydı. Örneğin, Bartleby’ı okumuştum ancak hiçbir şey anlamamıştım ve anlamamakta da ısrar ediyordum, en sonunda kendimi Bartleby’ın haklı olduğuna inanmış ve ondan etkilenir hale gelmiş şekilde buldum, bu mucizeviydi. Dostumun ikna kabiliyetine ve kurduğu cümlelerdeki düşünülmüşlüğe tekrardan hayran kaldım ve okumaya devam ettim. Ancak okurken artık değişmiştim; yazıları okumaya, içimde bir Bartleby ile devam ediyordum, yapmayı veya yapmamayı ‘’tercih eden’’ birisi olmuştum yani. Daha sonra devrimden, dinden, kadınlardan, hayattan, çekingenlikten, içmekten ve daha birçok şeyden muhabbet etmiştik, hepsi de harika ve defalarca okumaya değerdi. Bir akademiydi benim için. Daha sonra ise, her şeyi öğrendiğim bu akademiden çıkacak ürünün nasıl bir şey olduğunu hayal ettim ve bir anda o ürüne dönüştüm -ürün demeğe de dilim varmıyor, o yüzden aydınlanmış insan olarak değiştireceğim- aydınlanmış insan olarak hayatıma devam etmeye başladım. Gerçek bir alter ego gibi işliyordu işler gerçekten, beynimizin neler yapabileceğini okumak gerçekten güzeldir, ancak beynimizin neler yapabileceğini deneyimlemek, muazzamdır. Ben bunu deneyimledim, ancak sabah uyandığımda tekrardan eski, asıl, karakterimden devam ettim. Bunu da alışılmışlığa bağlıyorum, onca sene tek bir karakter olarak yaşa, sonra da biri gelsin ve iki üç cümleyle seni tamamen değiştirsin, olacak iş değil; en azından iki üç cümlenin sonucunda olacak iş değil, bu cümlelerin her birini derinlemesine düşünmek ve özümsemek gerekir en başta, başka türlüsü de mümkün değildir zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder