Celal Şengör hocamın kitabından(Aptalı Tanımak) altını çizdiğim(unutmak istemediğim veya hoşuma giden) yerleri derledim. Her zaman için alıntılardan ziyade kitabın tamamını okumanızı tavsiye ederim.
- Türkiye’de insanlar huzursuzdur, birbirlerini sevmezler, ahlâksızlık diz boyudur. Aile içi ilişkiler sevgi ve saygıdan çok toplumsal baskı ve ekonomik mecburiyete dayanır
- Aptalı tanıyıp onu sorumlu mevkilerden uzaklaştırmak için kimsenin dâhi olmasına gerek yoktur.
- Kendimizi yönetecek insanların toplum ortalamasını yansıtmasını değil, o ortalamanın mümkün olduğu kadar üstünde olmasını temin etmeliyiz. Ancak toplumun ortalama IQ’sunun üzerindeki yöneticiler toplumu yukarıya çekebilirler. Kendimize benzedikleri için sempati duyduklarımızı değil, bizden üstün olduklarına inandıklarımızı (bize bazen itici gelseler bile) yönetici olarak görmek istemeliyiz.
- Bir kişi şunları yapabiliyor mu? 1) Problemin nedenlerini anlamak, 2) problemin herhangi bir detayına saplanmadan, tamamını görebilmek, 3) problemi çözecek verilerin doğasını ve nerede bulunabileceklerini bilmek, 4) problemin sunumunun ve problemi çözecek verilerin kendi içinde tutarlılıklarını ölçebilmek, 5) hızlı çözüm üretmek ve teklif edilen çözüm, eldeki veriyle çelişirse derhal onu terk ederek yeni bir çözümü oluşturmak, 6) çelişen verinin çelişmeyen verilerle ilişkisini kurarak, verinin bizzat kendisinin doğruluğunu veriyi baştan toplamaya gerek kalmadan tartabilmek, 7) benzer problemleri geçmişte gerçekten çözmüş olmak veya çözülmüş problemlerin çözülme süreçlerini iyi tanımak. Akıllı insan problemin çözümüyle ilgilidir, aptal ise kendi kafasındaki herhangi bir fikri çözüm diye dayatmak ister.
- Oya'nın sorusu şuydu: Hiçbir inancı olmayan bir insan olarak, nasıl olsa ölüp karbonlaşacağıma göre, niçin bu kadar zahmete katlanıyorum?
- Fazla rahata eren kişi, bilgiye de ihtiyaç duymadığı hasebine kapılır. Halbuki kuşkulu kişi, her fırsatta bilgisini kontrol etmek ister. Onun için her şey bir sorundur. Kimseye inanmaz, söylenilenleri problem addedip doğruluklarını kontrol etmeye gayret eder. Tabiata bile kuşkuyla bakar: Acaba şu sudan içersem ne olurum? Bana bir zararı olur mu? Veya faydası olur mu? Bunu nasıl öğrenebilirim? Öğrendiğimden nasıl emin olabilirim? Yürümeye mecbur muyum? Şu at benden hızlı gidiyor, acaba ona binmeyi mi denesem? Sırtı ayaklarımı ve kuyruk sokumumu acıtabilir. Orada nasıl rahat oturabilirim? Tüm bu ve benzeri sorular şimdiki durumundan memnun olmayan, onu iyileştirmeyi amaçlayan insanların sorulandır. Bir lokma ekmek ve bir hırka ile kanaat eden insan yaratıcı olamaz.
- Üniversiteye meslek öğrenmek için gelinmez. Üniversiteye yeni bilgi üretmeyi öğrenmek ve yeni bilgiyi araştırmalarla üretmek için gelinir.
- Türkiye’deki ailelerin ezici çoğunluğu hâlâ otoriter pederşahi aileler olup böyle ailelerde çocuğa birey olarak değer verilmez. Çocuk yavru olarak sevilir ve kollanır, ama kendisine bir birey olarak saygı duyulmaz. Bu kendi aklını ve gözlemlerini kullanamayan (yani aptal) bireyler oluşturduğu gibi, bu bireyleri aynı zamanda karamsar da yapar.
- Doğru bilgiyi üretmek bireye ait bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu büyüğüne, yöneticisine, dinine vs. yıkmaya kal^m insanlığından feragatle koyunluğa razı olmuş demektir.
- Önyargısı olmayan insan boş kafalı demektir; o ana kadar eline gelen verileri değerlendirememiş insan demektir. Uygar insan ise önyargısının yalnızca bir varsayım olduğunun bilincinde olarak onu her an yeni verilerle kontrole açık tutan kişi demektir.
- Bir müddettir öğrencinin Türkçe okuduğu dersleri de öğrenmediğini düşünmeye başladım. Bunları düşününce birden kafamda bir şimşek çaktı: Zor olan Türkiye’de yabancı dil öğrenmek değil, herhangi bir şeyi öğrenmektir. Çünkü öğrenci, öğreneceği şeyi öğrenmek için değil, not almak için çalışmaktadır.
- Kul, iyi bir öğrenci olamaz. Türkiye’de eğitimin temel sorunu, öğrenciye önce kulluktan kurtulmasını, öğrendiğini her şeyden önce kendi keyfi ve zevki, kendi tutkusu için öğrenmesini öğretmektir.
- La Fontaine’in açlıktan iskelete dönmüş kurdunun, boynunda tasma izi gördüğü besili köpeğe söylediği sözler unutulmamalıdır: “Bu fiyata karnımı doyurmaktansa aç dolaşmayı tercih ederim.”
- Üniversitede ders veren hoca, öğrettiğini öğrenmemek ısrarında olduğu halde, bahşedeceği hakları gasp niyetiyle vereceği diplomayı kapmak isteyen bir bireye ders vermeme ve o diplomayı kazandırmama özgürlüğüne sahiptir.
- üniversitelere alınacak öğrenci sayısı azaltılmalıdır. Bunun yerine üniversite dışı yükseköğretim ve bilhassa meslek eğitimine büyük önem verilerek bu tür eğitim veren kurumların sayısı arttırılmalıdır. Öğrenci elemesi ilköğretim sonu, lise sonu ve üniversite birinci sınıf sonu aşamalarında yapılmalı, bu seviyelerde üniversite okuyacak kapasitesi olmadığı görülen öğrenci, topluma faydalı olabileceği başka eğitim kulvarlarına kanalize edilmelidir.
- Böyle elemeler diplomalı işsizler sorununa bir çare olacağı gibi, diplomalı cahiller sorununu da büyük ölçüde ortadan kaldıracaktır.
- Bir şeyi ortadan kaldırırken yaptığınızı başkaları fark etmesin isterseniz en iyi yol, yok etmek istediğiniz nesneyi sulandırarak çoğaltmaktır.
- “akıllı tasarımcı” fikri bilimsel olmadığı gibi, bilimle uyumlu veya uyumsuz da olamaz, çünkü kontrolü kabil değildir. Bir inançtan ibarettir ki, buna da (evrenin gerçek olduğu konusundaki inanç dışında) bilimde yer yoktur. bilimde kontrolü mümkün olmayan varsayımlar bilimsel addedilmezler.
- İnsan olmak zordur: Bunun tek nedeni yalan müessesesinin insan yaşamının bir parçası olmasıdır. Yalan söylemeden, yani doğru olmayan bir şeyi doğru farz edip dile getirmeden insan olunmaz.
- Her şeyden önce yalanın neleri ima ettiğini, inandığınız takdirde nelerin olabileceğini, inanmadığınız takdirde neler olabileceğini iyice düşününüz ve bunlardan türeteceğiniz çıkarımları kontrol etmeye gayret ediniz.
- Birisi dediklerini veya yazdıklarını kontrol etmenizi istemiyor mu, biliniz ki yalancıdır.
- Ahmet Haşim 1919’da tespit edip kaleme dökmemiş miydi? Ne diyordu büyük şair? ‘‘Ankara'da Almanya imparatorunun Anadolu hastalıklarını incelemek üzere gönderdiği bir tıp heyetinin bazı büyük rütbeli üyeleriyle görüştüm, ... Anlamışlar ki, Anadolu Türklerinin karınları kurtlarla yüklü ve kanları bu kurtların salgıladığı parazitlerle dolu bulunuyor. Cinsi, yakın bir yok olma ile tehdit eden bu halin sebebi nedir bilir misin? Beslenme eksikliği. Her ne kadar garip görünse de Anadolu Türkleri henüz ekmek yapımından bile habersizdirler. ...istisnasız nakil vasıtaları olan kağnı hiç şüphe yok ki taş devri keşiflerinden ve aletlerindendir.... Evlerine gelince, onlar da öyle: Duvarlar yontulmamış alelâde taşların, çalı çırpının, leylek yuvasında olduğu gibi gelişigüzel dizilmesinden hâsıl olmuştur. Anadolu külliyen temizlikten mahrumdur...
- Bugün haklı olarak hükümeti eleştiren gösteriler yapan öğrencilerimizden ricam: Köprülü’yü okuyunuz. Gazetelerde yazdığı yazılarını da okuyunuz. Orada pankartlarınıza yazabileceğiniz çok kıymetli inciler bulacaksınız. İşte o zaman sizi kimse suçlayamaz. Suçlayanlar da tarihin çöp sepetinde yerlerini alırlar.
- Pittard, Ravue Antropologique‘in politik konularda yayın yapan bir dergi olmadığını söyleyerek söze başlıyor. Ama diyor, zaten bu yazıya konu ettiğim insanın politik tarafından bahsetmek niyetinde değilim. Anlatmak istediği, bilime ilgi duyan, onu destekleyen Atatürk. Pittard, sırasıyla Atatürk’ün dil ve harf reformunu, Türklerin kökenine gösterdiği bilimsel ilgiyi ve Anadolu’nun tüm geçmişinin incelenmesine verdiği büyük destek ve heyecanı anlatıyor. Atatürk’ün 1939’da yapılacak Uluslararası Arkeoloji ve Antropoloji Kongresini Türkiye’ye davet ettiğini hatırlatarak, kongrenin kendisine şeref başkanlığı vermeyi düşündüğünü, ama Atatürk'ün diğer devlet başkanlarının tersine sırf onursal bir unvan ile yetinmeyip bizzat kongrenin çalışmalarına iştirak edeceğinden emin olduklarını söylüyor. Ne yazık ki, diyor, ölüm onu bu zevkten mahrum etti. Ama diyor, kongreye katılanlar bilimlerine benzeri olmayan bir destek veren bu büyük kişinin anısını unutmayacaklardır.
- Aziz(!) Kiril, dinin insanlığa verebileceği zararları kişiliğinde özetlemiş ender bulunan yobazlardan biridir. Bu tür insanların hayatlarını incelemek, onların ve benzerlerinin insan uygarlığına verebilecekleri zararların daha iyi anlaşılabilmesi için çok önemlidir. Şuna eminim ki, Kiril’i iyi tanıyan bir insan ne Hallac-ı Mansur’un katline katlanabilir, ne al Gazzalî’yi ciddiye alır, ne Aziz Bartolomeus gecesine göz yumabilir, ne Hitler’e oy verir, ne Lenin’e veya Stalin’ e veya Mao’ya tahammül edebilir, ne de George Bush’u ikinci kere başkan yapardı.
- İrtica ile mücadele, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının –hayır, hayır, kendine “insan'’ sıfatını yakıştıran her bireyin görevidir. İrtica, yani gericilik, ricat kelimesiyle akrabadır, yani geri çekilmekle. Gericilik, insanoğlunun ulaşmış bulunduğu belirli bir uygarlık düzeyinden geri gitmeyi istemek, bunu temin için çalışmak demektir.
- Okulun en önemli görevi öğrenciye serbest, eleştirel düşünmeyi öğretmektir. Onun için onun önüne “bu tartışılamaz” etiketini taşıyan hiçbir şey, ama hiçbir şey konulamaz.
- tartışmayı, yani eleştiriyi yasaklayan her şey gericiliktir ve toplumda kurumsal yer edinmesine izin verilemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder