Ah şu eski insanlar, onlar nasıl düş göreceklerini bilir,
düş görmek için önce uyumayı gerekli görmezlerdi
==========
Neredeyse daha iyi benliğinin
kadınlar arasında yaşadı ğını, bu dingin bölgelerde en gürültülü dalgaların
bile ölüm sessizliğinde olduğunu,orada yaşamın kendisinin yaşam hakkında bir
düşe dönüştüğünü düşünür. Ancak, ancak ey soylu, coşkun kişi, en güzel yelkenli
bile biraz ses çıkarır, ne yazık ki pek küçük, pek eften püften bir ses.
Kadınların büyüsü, en güçlü etkisi, felsefe dilinde, uzakta eylemdir, actio in
distans, ne var ki bu eylem ilkin, en başta -uzaklığı gerektirir
yolda olması; adalet ile sabrın ona yaşamının kendi gözünde
haklı göre kılınmasıolmaması , haklı önemli kılınmış değil. kalması Onun yeter.
Bu yaşam bizim hepimizde "Adam ol beni izleme kendini izle. Kendini
izle."14 Y aşamımız kendi gözümüzde haklı kılmalı yız. Biz de kendimizden
gelişip çiçekleneceğiz, özgür, korkusuz, masum bir bencillikle. Böyle bir adamı
düşünürken, bu gün eskisi gibi şu sözcükler usuma geldi."Tutku
Stoacılıktan, iki yüzlülükten daha iyi
==========
özgür bir insan iyi de kötü de olabilir, oysa özgür olmayan
insan doğada bir lekedir, ne göksel ne de yersel avuntuda payı yoktur. Son
olarak, özgür olmak isteyen herkes kendi çabasıyla özgür olmalı, bu özgürlük
kimsenin kucağına gökten zembille inmez.
==========
Bilgi tutkumuzun içinde alıklık ölçüsünde yiğitliği de
bulmalıyız, arada bir alıklığımızdan haz duyabilmeli ya da bilgelikten haz duymamayı
da başarmalıyız. Kesinlikle bizim temelde ağır başlı, ciddi insanlar ğumuzdan
ötürü oluşumuzdan-bize bir alık -gerçektenşapkasından , insandan daha daha çok
yakışan ağır oldu bir şey karşısındaki yoktur. Kendimizle özgürlüğümüzü
ilişkimizde yitirmeyelim ona ihtiyacımız diye, taşkınvar. , Şeyler yüzer gezer,
rakseden, alaycı, çocuksu, mutluluktan uçan sanata gerek duyarız -ülkümüz ister
bunu bizden. Aşırı duyarlı içtenliğimizle ahlakın eline düşmemiz,
istemlerimizin taşkınlığı bizi erdemli canavarlara, bostan korkuluklarına
dönüştürürdü. Bizim için bir geri dönüş olurdu bu. Ahlakın da üzerinde
durabilmeliyiz. Yalnızca her an kayıp düşmekten korkan bir adamın kaygılı
katılığı ile değil onun üzerinde, batmadan yüzüp gezerek, oynayarak da
durabilmeliyiz. O zaman nasıl olur da sanatsız ederiz, alıklık olmadan değilsin
henüzyaşarız.
==========
Şöyle ya da böyle kendinden utanıyorsan bizden
==========
Bilgi tutkumuzun içinde alıklık ölçüsünde yiğitliği de
bulmalıyız, arada bir alıklığımızdan haz duyabilmeli ya da bilgelikten haz
duymamayı da başarmalıyız. Kesinlikle bizim temelde ağır başlı, ciddi insanlar
ğumuzdan ötürü oluşumuzdan-bize bir alık -gerçektenşapkasından , insandan daha
daha çok yakışan ağır oldu bir şey karşısındaki yoktur. Kendimizle
özgürlüğümüzü ilişkimizde yitirmeyelim ona ihtiyacımız diye, taşkınvar. ,
Şeyler yüzer gezer, rakseden, alaycı, çocuksu, mutluluktan uçan sanata gerek
duyarız -ülkümüz ister bunu bizden. Aşırı duyarlı içtenliğimizle ahlakın eline
düşmemiz, istemlerimizin taşkınlığı bizi erdemli canavarlara, bostan
korkuluklarına dönüştürürdü. Bizim için bir geri dönüş olurdu bu. Ahlakın da
üzerinde durabilmeliyiz. Yalnızca her an kayıp düşmekten korkan bir adamın
kaygılı katılığı ile değil onun üzerinde, batmadan yüzüp gezerek, oynayarak da
durabilmeliyiz. O zaman nasıl olur da sanatsız ederiz
==========
Bilgi tutkumuzun içinde alıklık ölçüsünde yiğitliği de
bulmalıyız, arada bir alıklığımızdan haz duyabilmeli ya da bilgelikten haz
duymamayı da başarmalıyız. Kesinlikle bizim temelde ağır başlı, ciddi insanlar
ğumuzdan ötürü oluşumuzdan-bize bir alık -gerçektenşapkasından , insandan daha
daha çok yakışan ağır oldu bir şey karşısındaki yoktur. Kendimizle
özgürlüğümüzü ilişkimizde yitirmeyelim ona ihtiyacımız diye, taşkınvar. ,
Şeyler yüzer gezer, rakseden, alaycı, çocuksu, mutluluktan uçan sanata gerek
duyarız -ülkümüz ister bunu bizden. Aşırı duyarlı içtenliğimizle ahlakın eline
düşmemiz, istemlerimizin taşkınlığı bizi erdemli canavarlara, bostan
korkuluklarına dönüştürürdü. Bizim için bir geri dönüş olurdu bu. Ahlakın da
üzerinde durabilmeliyiz. Yalnızca her an kayıp düşmekten korkan bir adamın
kaygılı katılığı ile değil onun üzerinde, batmadan yüzüp gezerek, oynayarak da
durabilmeliyiz. O zaman nasıl olur da sanatsız ederiz, alıklık olmadan değilsin
henüzyaşarız. . Şöyle ya da böyle kendinden utanıyorsan bizden
==========
Kaçık adamın aynı gün farklı kiliselere daldığı, içerde
Requem aetemam deo'yu söylediği anlatıldı. Dışarı sürülmüş, sorguya çekilmiş;
ama o şu yanıtı vermiş hep "Tanrının türbeleri, mezarları değilse nedir bu
kiliseler?
==========
Pek doğulu.- Ne? İnsanları ancak kendisine inanmaları koşulu
ile seven, bu sevgiye inanmayanlara kötü kötü bakan, göz dağı veren bir tann
mı? Ne? Her şeye gücü yeten bir tanrının duydu ğu, eğerli tümcelere
sıkıştırılmış, bir aşk mı? Bir kez olsun, onurun, öfkeli öç alma duygusunun
efendisi olamamış bir aşk mil Bütün bunlar ne kadar da doğulul "Seni
seviyor olsam, sana ne bundan?" bütün Hristiyanlığa yeten
==========
Pek doğulu.- Ne? İnsanları ancak kendisine inanmaları koşulu
ile seven, bu sevgiye inanmayanlara kötü kötü bakan, göz dağı veren bir tann
mı? Ne? Her şeye gücü yeten bir tanrının duydu ğu, eğerli tümcelere
sıkıştırılmış, bir aşk mı? Bir kez olsun, onurun, öfkeli öç alma duygusunun
efendisi olamamış bir aşk mil Bütün bunlar ne kadar da doğulul "Seni
seviyor olsam, sana ne bundan?" bütün Hristiyanlığa yeten bir eleştiridir
==========
Günlük.- Buddha: “Sana iyilik edene yaltaklanma!’1 der. Bu
sö zü Hristiyan kilisesinde yineleyin: Havadaki Hristiyan olan her şeyi bir
anda temizler.
==========
Övenlere karşı.- A: "İnsanı olsa olsa ona denk olanlar
över.” B: "Evet, seni öven, sana "senin denginim” der.”
==========
elinde de bunlardan var desek yeridir.. 195 Gülünç. - Bak!
Bak! koştuğu için onu izliyorlarİnsanlardan . Düpedüz kaçıyor sürü onlarama .
onların önünde
==========
Mutluluğun yolu.- Bilge, bir alığa muduluğun yolunu sordu.
Alık sanki ona en yakın kasabanın yolu sorulmuşçasına yanıt veriverdi: “Kendine
hayran ol sokakta yaşa." Yo! dedi bilge "Çok şey istiyorsun. İnsanın
kendine hayran olması yeter. Alık şıp diye yanıtı yapıştırdı: “Ama insan
aşağılandığını duyumsamadan nasıl sürekli kendine hayran olur?”
==========
Cezalandırmaların amacı.- Cezalandırmaların amacı
cezalandıranı ıslah etmektir. Cezalandırma savunucuları, başka gerek çe
kalmayınca buna baş vurur.
==========
Düşler. - İnsan ya hiç düş görmez ya da ilginç düşler görür.
İnsan uyanıkken de aynı biçimde yaşamıyor ya da ilginç bir biçimde
yaşıyoryaşıyor .
==========
Düşler. - İnsan ya hiç düş görmez ya da ilginç düşler görür.
İnsan uyanıkken de aynı biçimde yaşamıyor ya da ilginç bir biçimde yaşıyoryaşıyor
. ister istemez: ya
==========
Düşler. - İnsan ya hiç düş görmez ya da ilginç düşler görür.
İnsan uyanıkken de aynı biçimde yaşamıyor ya da ilginç bir biçimde
yaşıyoryaşıyor . ister istemez: ya hiç
==========
Bir müzisyenin rahatlığı- Yaşamın insanlann kulağına
gitmiyor. Onlara göre sen dilsiz bir yaşam sürüyorsun. Melodinin bütün
incelikleri, öndeki ya da arkadaki bütün zarif çözümler onlardan saklı kalıyor.
Geniş bir caddeye askeri musiki çalarak gelmediğin doğra Öyle olsa söyleme bile
buhakkı , şu vermiyoriyi insanlara."Kulağı , senin olan yaşamında duysun.
==========
Bir müzisyenin rahatlığı- Yaşamın insanlann kulağına
gitmiyor. Onlara göre sen dilsiz bir yaşam sürüyorsun. Melodinin bütün
incelikleri, öndeki ya da arkadaki bütün zarif çözümler onlardan saklı kalıyor.
Geniş bir caddeye askeri musiki çalarak gelmediğin doğra Öyle olsa söyleme bile
buhakkı , şu vermiyoriyi insanlara."Kulağı , senin olan yaşamında duysun.
" musiki olmadığını
==========
Alışkanlık.- Her alışkanlık ellerimizi akıllandırır, ama
aklımı zı daha az yararlı kılar.
==========
Kitaplar.- Bizi bütün kitapların ötesine taşımayan bir kitap
neye yarar?
==========
Bilgi arayışının görünüşü.- "Ah benim oburluğum.
Ruhumda özgeciliğin izi bile yok; her şeye özenen bir benlik benimki. O bir
sürü bireyi, böylece bir sürü ek gözü, eli kendisi için çalıştırmak, kullanmak
isterdi.- Bütün geçmişi geri getirmek, sahip olduğu hiçbir şeyi yitirmemek
de...- Ah! Benim oburluğum bir alevdir. Bu oburluk yüzünden yüz varlıkta tekrar
tekrar doğabilirim.” Bu iç çekişi ilk elden yaşayıp bilmeyen, kim olursa olsun,
bilgi tutkusunu da bilmez.
==========
Taklitçiler- A: "Ne? Taklitçi istemez misin?" B:
“İnsanların benim örneğimi taklit etmelerini istemem. Herkesin kendi kendine
ömek olmasını isterim, benim gibi.” A: "Öyleyse?
==========
Şansın yadsınması.- Utku kazananların hiçbiri şansa inanmaz.
==========
Cennetten.- “İyi ile kötü tanrının önyargılarıdır.” dedi
yılan.
==========
Özgünlük- Nedir özgünlük? Daha adı konmayan bu yüzden
herkesin gözünün önünde olsa da kimsenin adını anmadığı bir şeyi görmektir.
İnsanlar için bir şeyi görünür kılan genellikle onun adıdır - Özgün olanların
çoğu ad verenler olmuştur
==========
Sana göre en insanca şey ne?- Birini utançtan kurtarmak
==========
Özgürleşmenin mührü nedir?- İnsanın artık kendi kendinden
utanmaması
==========
Nasıl şilerin büyük bitireceğini şeyler kadar bilmekküçük .
- En şeyleri üst düzeydeki de nasıl ustalıkyetkin , biçimde usta ki sona
erdireceklerini bilmelerinde kendini gösterir Bu, bir melodiyi, bir düşünceyi,
bir tragedinin beşinci sahnesini ya bir eylemi bitirmek olabilir
==========
her ama durumda yeri geldiğinde da kendi boyun davasına
hizmet eden insanlar, daha tehlikedeki
==========
en büyük ürünü, en büyük hazzı yaşamanın gizi, - tehlikeli
yaşamaktır... Kentlerinizi Vezüvun eteklerinde kurun. Gemilerinizi haritası
çıkarılmamış denizlere gönderin. Benzerlerinizle, kendi kendinizle savaşa
savaşa yaşayınl Yöneticiler, mülk sahipleri olabildiğiniz ölçüde, siz ey bilgi
arayanlar, soyguncular, fatihler olun. Ormanlarda ürkek bir geyik gibi gizli
saklı yaşamakla yetindiğimizde iş işten geçmiş olur. Er geç bilgi peşinde koşma
çağı gelecek. O yönetmek; o sahip olmak isteyecek. Onunla birlikte de siz...
==========
Birinin kişiliğine bir "biçim” vermesi- bü yük, az
görülen bir sanat! Bunu ancak kendi doğasının bütün gücünü, güçsüzlüğünü
araştıran, sonra bunlann her birini, bir sanat olarak görünecek biçimde,
gerekçelendirilmiş olarak sanatsal bir plan içinde yerli yerine koyanlar
yapabilir. Bu durumda zayıflıklar bile göze hoş görülür. Buraya ikincil
doğalarının büyük bir kitlesi atılmış eklenmişİki durumda , şuradan da özgün
uzun uzun doğalarının uğraşılmışbir , bölümü her gün çıkarılıp çaba
harcanmıştır. Şurada ortadan kaldırılamayan bir çirkinlik
==========
Kendine gücü yetmeyen zayıf kişiliklerse biçimin
sınırlamasından nefret ederler. Onlara bu keskin, kötü sınırlama dayatılırsa
aşağılanmış olacaklarını, hizmet eder etmez köle olacaklarını düşünerek hizmet
etmekten nefret ederler. Bu tür tinler - birinci düzeyden de olsalar- biçim
dışıdır, kendi çevrelerini de özgür doğa olarak yorumlarlar. Yaban,
gelişigüzel, fantastik, düzensiz, şaşırtıcı
==========
Yeniden görüşme.- A: "Seni iyi anlıyor muyum? Sen
anyorsun değil mi? Şimdi gerçek dünyada senin köşen, yıldızın nerede?
Gönencinin fazlasını toplayacak biçimde, varoluşun senin için haklı kılınmış
olarak güneşin altında sere serpe nerede yatabilirsin. Bırak herkes bunu kendi
için yapsın; usundan genellemeleri, başkaları için, toplum için kaygılarını
atsın! "-der gibisinB: "Daha fazlasını istiyorum, ben arayıcı
değilim. Ben kendi güneşimi yaratmak istiyorum.
==========
Büyüklüğe bulmayan biriait , olanbüyük . - içinde bir şeye
büyük ulaşabilir bir acı miçektirme ? Acı çekmek gücü, isteği en küçük şeydir.
Güçsüz kadınlar, hatta köleler bile bunu büyük bir ustalıkla başarırlar. Ama
büyük bir acı çektirirken bu acının çığ lıklarını perişan olmamasıişitirken ,
kişinin işte bu büyüklüktüryüreğindeki
==========
Büyüklüğe bulmayan biriait , olanbüyük . - içinde bir şeye
büyük ulaşabilir bir acı miçektirme ? Acı çekmek gücü, isteği en küçük şeydir.
Güçsüz kadınlar, hatta köleler bile bunu büyük bir ustalıkla başarırlar. Ama
büyük bir acı çektirirken bu acının çığ lıklarını perişan olmamasıişitirken ,
kişinin işte bu büyüklüktüryüreğindeki . üzüntüden, belirsizlikten
==========
Kuşkusuz bir deha için kötü bir çağ. İki gürültünün
arasındaki sessizliğini bulmayı, gerçekten sağır oluncaya dek sağırmış gibi
yapmayı öğrenmek zorunda. Elbette bunu öğreninceye dek sabırsızlıktan, baş
ağrısından yok olmazsa.
==========
Bütün bu tür acıma duyguları, yardım çağrıları gizliden
gizliye baştan çıkarır. Çünkü "kendi yolumuz” çok zordur; çok şey bekler
bizden, ötekilerin sevgisinden, şükranından çok çok uzaktır. Kendi yolumuzdan,
kendi vicdanımızdan kaçmağa, ötekilerin vicdanına, "acıma dininin” sevgili
tapınağına konmağa, hiç de isteksiz değilizdir. Bir yerde bir savaş çıkar
çıkmaz, kesinlikle en soylu insanlar arasında elbette gizli tutulan bir sevinç
baş gösterir. Kendilerinden geçerek yeni ölüm tehlikesine atılırlar. Çünkü
==========
Bütün bu tür acıma duyguları, yardım çağrıları gizliden
gizliye baştan çıkarır. Çünkü "kendi yolumuz” çok zordur; çok şey bekler
bizden, ötekilerin sevgisinden, şükranından çok çok uzaktır. Kendi yolumuzdan,
kendi vicdanımızdan kaçmağa, ötekilerin vicdanına, "acıma dininin” sevgili
tapınağına konmağa, hiç de isteksiz değilizdir. Bir yerde bir savaş çıkar
çıkmaz, kesinlikle en soylu insanlar arasında elbette gizli tutulan bir sevinç
baş gösterir. Kendilerinden geçerek yeni ölüm tehlikesine atılırlar. Çünkü, bu,
onlara kendilerini anayurt uğruna kurban etmek için -kendi amaçlarından kaçmak
için- çoktandır verilmesini istedikleri bir iznin çıkması gibi görünür. Savaş
onlara intihar için dolambaçlı bir yol sunar iyi vicdanlı bir yol ama. Bazı
konular üzerinde susmalıyım ama kendi ahlaklılığım konusunda susmak
istemiyorum, o bana şöyle der: Bir köşeye çekilip öyle yaşa, böylece kendin
için yaşayabilirsin. Çağının en önemli saydığı şeyleri bilmeden yaşa. Seninle
bu gün arasında en azından üç yüzyılın derisi var. Bugünün yaygarası; savaş,
devrim gürültüleri senin için bir mırıltı olmalı. Yardım etmeği de isteyeceksin
ama yalnızca seninle aynı acıyı, aynı umudu paylaştıkları için anladıklarına
-arkadaşlarına-, bu yardım etme kendine yardım edecek biçimde olacak. Onları
daha yürekli, daha yılmaz, daha yalın, daha sevinçli kılmak isterim. Bugün pek
azının anladığı, en az da acıma vaizlerinin anladığı şeyi öğretmek isterim:
Acıyı değil sevinci paylaşmayı.
==========
En büyük ağırlık.- Günün ya da gecenin birinde bir cin, sen
yalnızlıkların yalnızlığında iken usulca yanma sokulup sana şunları söylese ne
olurdu: "Şimdi yaşadığım, yaşamış olduğun yaşamı bir kez daha, sayısız kez
daha yaşamak zorundasın. Bu yaşamlarda yeni hiçbir şey olmayacak; her acı, her
sevinç, her düşünce her iç çekiş, yaşamındaki dile gelmeyecek ölçüde küçük ya
da büyük her şey zorunlu olarak, tümden aynı sıra ile aynı düzen içinde sana
geri gelecek- bu örümcek, ağaçlar arasındaki bu ay ışığı bile, bu an bile, ben
kendim bile. Varoluşun bengi kum saati tekrar tekrar ters çevrilecek, sen ey
toz tanesi, sen de onunla birlikte..." Kendini yere atıp dişlerini mi
gıcırdatırdın, böyle konuşan cine ilenir miydin? Yoksa, bir kez böyleşine
görkemli bir anı yaşayınca ona şu yanıtı mı vermek isterdin: "Sen bir
tanrısın, bundan daha tanrısal bir şey hiç duymadım”. Bu düşünce seni ele
geçirdi ğinde, seni sen olarak değiştirir ya da belki ezer geçerdi. Her şeyde,
her tek şeydeki soru "Bunu bir daha istiyor musun, sayısız defa daha
istiyor musun?” sorusu bütün eylemlerine ağırlıkların en büyüğünü koyardı.
Yoksa ne diye kendini, yaşamı iyi kılmak zorunda olasın, her şeyden çok bu son,
bengi onaylama, belirleme için can atasın. 342
==========
Gövde, titriyor musun? Seni nereye götürdüğümü bibeyd’m, çok
daha fazla titrerdin...
==========
İstek yokluğunda inanç en çok göz dikilen, en ivedi gerek
duyulan şeydir. Çünkü istek, buyruğun etkisi olarak, egemenliğin, gücün en
kesin imidir. Başka deyişle, insan buyurmayı ne ölçüde az bilirse, o ölçüde
buyuran, şiddetle buyuran birine- bir tanrıya, bir prense, bir sınıfa, bir
fizikçiye, günah çıkaran bir papaza, bir öğretiye ya da parti bilincine- göz
diker
==========
Dünyadan el çeken konuşuyor.- İnsanlarla ilişki kurma
sanatı, özünde mutfağına güvenmediğiniz birilerinin yemeğini kabul edip yemeğe
dayanır. Sofraya kurt gibi acıkmış oturursanız her şey çok kolay
(Mephistopheles'in dediği gibi “En kötü topluluk bile size duyumsatır”38 Ne var
ki, insan gerektiğinde böyle kurt gibi acıkmaz. İnsanın eşini dostunu
sindirmesi ne zor! İlk ilke.- İnsanın, gözünü karartıp yemeğe dalmak için
talihsiz bir durumdaymışçasına cesaretini toplaması; bu süreçte kendine
hayranlık duyması; tiksintisini dişlerinin arasında tutması; iç bulantısını
yutması.
==========
Dünyadan el çeken bir daha konuşuyor.- Biz de
“insanlarla" ilişki kuruyoruz, biz de göze batmayan bir giysi giyiyoruz,
ötekiler bizi o giysinin içinde (o giysi olarak) tanıyor, saygı duyuyorlar,
bizi arıyorlar- o zaman da insan içine çıkıyoruz. Oradakiler kabul etmek
istemeseler de kılık değiştirmişler. Biz de bütün sağduyulu maskelerin
yaptığını yapıyoruz, bizim "giysimizle” ilgilenmeyen her türlü meraka
tepki olarak kibarca kapının karşısına bir sandalye yerleştiriyoruz. İnsanlarla
ilişki kurmaya ya da onların arasından geçip gitmeğe gelince, başka yollarımız,
numaralarımız da var. Örneğin bir hayalet olmak.. İnsan onları başından hemen
atmak, korkutmak istiyorsa bu her bakımdan önerilir. Örnek: bizi kavramak için
uzanırlar ama bir şey tutamazlar. Bu korkutucudur. Ya da karanlık bir kapıdan
gireriz. Y a da: bütün ışıklar söndürüldükten sonra. Ya da: Öldükten sonra
geliriz. Sonuncusu, ölümden sonra insanlarının39 yetkin bir numarası dır.
(Böyle biri sabırsız sabırsız sormuştu bir keresinde, ”Ne dersin? Çevremizdeki
yabancılığı, soğuğu, ölüm sessizliğini sürdürmekten hoşlanıyor muyuz?- kendi
aramızda, bu keşfedilmemiş, sessiz, Örtük, yeraltı yalnızlığına yaşam diyoruz,
ama- bizden ne olacağın bilmeseydik, biz ölümden sonra insanlarının ancak ö-
lümden sonra yaşama gireceğimizi, dirileceğimizi, çok dirilece ğimizi
bilmeseydik buna, yaşam dendiği kadar ölüm de denemez miydi?”
==========
Bilimsel kitapla yüzyüze.- Biz yalnızca kitaplar arasında,
kitaplar tarafından dürtüklendiklerinde düşünceleri olanlardan değiliz. Bizim
alışkanlığımız açık havada düşünmek- yürüyerek, sıçrayarak, tırmanarak, dans
ederek, daha iyisi de yalnız başına dağlarda ya da deniz kıyısında, yolun
kendisinin bile düşünceli olduğu yerde... Bizim bir kitabın, bir insamn ya da
bir bestenin değeri konusundaki ilk sorumuz şudur: Yürüyebiliyorlar mı? Dahası,
dans edebiliyorlar mı? Biz seyrek okuruz ama bu bakımdan en kötü biz değiliz.
Birinin düşüncesinin onun aklına nasıl geldiğini çabucak tahmin ederiz;
sıkışmış bir karın ile, kafasını kağıtların üzerine eğmiş mürekkep hokkasının
önünde otururken mi?- Biz de hemencecik onun kitabının işini bitiririz- Kasılan
bağırsaklar da kitapta kendilerini ele vermekten oda havasından, oda
tavanından, odanın darlığından geri kalmazlar- bu konuda bahse girebilirsiniz.
Şimdi pek nazik bir bilimsel kitabı kapatmışken - gönül borcuyla, büyük bir
gönül borcuyla ama aynı zamanda bir kurtuluş duygusu ile - duyumsadığım buydu.
==========
Gençlik arkadaşlarınızı bilimlerini ellerine aldıktan sonra
gö rürsünüz- hep de tam tersi olmuştur, her zaman uzmanlıkları onlan eline
geçirmiş, parmağında oynatmaktadır. Köşelerinde gelişir, tanınmayacak ölçüde
buruşurlar, özgürlüklerini, dengelerini yitirmiş, bir deri bir kemik kalmış,
aşağı doğru yuvarlaklaş tıkları yer dışında, her yerleri köşeli hale
gelmiştir. İnsan onları bu durumda görünce duygulanıp susar. Her el sanatının,
altın bir zemini bile olsa kurşundan bir tavanı vardır, bu tavan ruhu tuhaf,
eğri büğrü edene dek ezer de ezer.
==========
Dindar için henüz yalnızlık yoktur; bu buluşu yapan yalnızca
biziz
==========
Durmadan yaratan birini düşünün, yüce anlamında "ana”
bir adam, tinin gebeliklerinden, doğumlarından başka hiçbir şey duymayan,
bilmeyen biri; kendini, yapıtı nı düşünmeğe, karşılaştırmalar yapmağa zamanı
olmayan biri; artık beğenisini ileri sürme isteği duymayan, bunu unutuvermiş
biri; bu beğeni hâlâ yerinde mi, duruyor mu, düşmüş mü hiç
==========
aldırmayan biri- böyle biri sonunda kendi yargısını epey
aşan yapıtlar üretebilirdi. Böylece de onlar konusunda, kendisi konusunda
alıklıklarını dile getirir- düşünür de. Bu, verimli sanatçılar arasında
neredeyse bir kural olsa gerek. Hiç kimse bir çocuğu anasından babasından daha
kötü tanıyamaz- büyük bir örnek alırsak, bu, bütün Yunan sanat yazın dünyası
bakımından da doğrudur O ne yaptığını hiç bilmedi.
==========
Biz yargılandığımız anlaşılmaz için, olanlaryanlış .
tanımlandığımız - Hep yanlış anlaşıldığımız için, bize kara için, yanlış
çalındığı için, sözümüz yanlış duyulduğu için, duyulmadığı için yakı nıp
durmadık mı biz? Bu, bizim yazgımız düpedüz. Ah ne de uzun bir zaman! Alçak
gönüllü olmak gerekirse 19 0 1'e dek- bu aynı zamanda bizim ayrımımız; bunun
başka türlü olmasını isteseydik kendi kendimizle onur duymayacaktık. Bizi
yanlış tanıdı lar- çünkü durmadan gelişip değişiyorduk; eski kabuğumuzu attık,
her bahar derimizi döktük, sürekli genç kalmayı, geleceği bütünleyenler olmayı,
daha uzun, daha güçlü olmayı sürdürüyoruz. Köklerimizi derinliklere- kötülüğe-
hep daha güçlü daldırı yoruz; bu arada gökleri hep daha fazla sevgiyle, hep
daha geniş kucaklıyoruz.
==========
Anlaştltrltk sorunu üzerine.- Yazdığında yalnızca
anlaşılmayı istemiyor, aym ölçüde kesinlikle, anlaşılmamayı da istiyor.
Herhangi biri, bir kitabı anlaşılmaz bulduğunda, ille de kitaba karşı
çıkmamalı- belki işin içinde yazarın bile bile yaptığı bir şey vardır-
"herhangi biri" tarafından anlaşılmak istemiyordun Bütün soylu
tinler, beğeniler, iletişim kurmak istediklerinde, kendi dinleyicilerini
seçerler. Onları seçmekle de “ötekilere” sınır koyarlar. Bir biçemdeki bütün
ince yasaların kaynağı budur. Dediğimiz gibi, onlar aynı zamanda uzak tutar,
mesafe yaratır, "girişi”, anlamayı yasaklar- bu arada, bu sınırlamalar
==========
Anlaştltrltk sorunu üzerine.- Yazdığında yalnızca
anlaşılmayı istemiyor, aym ölçüde kesinlikle, anlaşılmamayı da istiyor.
Herhangi biri, bir kitabı anlaşılmaz bulduğunda, ille de kitaba karşı
çıkmamalı- belki işin içinde yazarın bile bile yaptığı bir şey vardır-
"herhangi biri" tarafından anlaşılmak istemiyordun Bütün soylu
tinler, beğeniler, iletişim kurmak istediklerinde, kendi dinleyicilerini
seçerler. Onları seçmekle de “ötekilere” sınır koyarlar. Bir biçemdeki bütün
ince yasaların kaynağı budur. Dediğimiz gibi, onlar aynı zamanda uzak tutar, mesafe
yaratır, "girişi”, anlamayı yasaklar- bu arada, bu sınırlamalar, kulakları
bizimkilerle yakın olanların kulaklarını açar
==========
Sils Maria Oturdum burda, bekleyip durdum boş yere iyinin
kötünün ötesinde kimi ışık kimi gölge ikisi de oyun işte bütün göl, bütün öğle,
bütün zaman amaçsız o anda Zerdüşt arkadaşönümde * ansızın yürümeğe bir iki
başladıoldu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder