17 Eylül 2020 Perşembe

Şen Bilim - Friedrich Nietzsche

 

Ah şu eski insanlar, onlar nasıl düş göreceklerini bilir, düş görmek için önce uyumayı gerekli görmezlerdi

==========

Neredeyse daha iyi benliğinin kadınlar arasında yaşadı­ ğını, bu dingin bölgelerde en gürültülü dalgaların bile ölüm sessizliğinde olduğunu,orada yaşamın kendisinin yaşam hakkında bir düşe dönüştüğünü düşünür. Ancak, ancak ey soylu, coşkun kişi, en güzel yelkenli bile biraz ses çıkarır, ne yazık ki pek küçük, pek eften püften bir ses. Kadınların büyüsü, en güçlü etkisi, felsefe dilinde, uzakta eylemdir, actio in distans, ne var ki bu eylem ilkin, en başta -uzaklığı gerektirir

yolda olması; adalet ile sabrın ona yaşamının kendi gözünde haklı göre kılınmasıolmaması , haklı önemli kılınmış değil. kalması Onun yeter. Bu yaşam bizim hepimizde "Adam ol beni izleme kendini izle. Kendini izle."14 Y aşamımız kendi gözümüzde haklı kılmalı­ yız. Biz de kendimizden gelişip çiçekleneceğiz, özgür, korkusuz, masum bir bencillikle. Böyle bir adamı düşünürken, bu gün eskisi gibi şu sözcükler usuma geldi."Tutku Stoacılıktan, iki yüzlülükten daha iyi

==========

özgür bir insan iyi de kötü de olabilir, oysa özgür olmayan insan doğada bir lekedir, ne göksel ne de yersel avuntuda payı yoktur. Son olarak, özgür olmak isteyen herkes kendi çabasıyla özgür olmalı, bu özgürlük kimsenin kucağına gökten zembille inmez.

==========

Bilgi tutkumuzun içinde alıklık ölçüsünde yiğitliği de bulmalıyız, arada bir alıklığımızdan haz duyabilmeli ya da bilgelikten haz duymamayı da başarmalıyız. Kesinlikle bizim temelde ağır başlı, ciddi insanlar ğumuzdan ötürü oluşumuzdan-bize bir alık -gerçektenşapkasından , insandan daha daha çok yakışan ağır oldu­ bir şey karşısındaki yoktur. Kendimizle özgürlüğümüzü ilişkimizde yitirmeyelim ona ihtiyacımız diye, taşkınvar. , Şeyler yüzer gezer, rakseden, alaycı, çocuksu, mutluluktan uçan sanata gerek duyarız -ülkümüz ister bunu bizden. Aşırı duyarlı içtenliğimizle ahlakın eline düşmemiz, istemlerimizin taşkınlığı bizi erdemli canavarlara, bostan korkuluklarına dönüştürürdü. Bizim için bir geri dönüş olurdu bu. Ahlakın da üzerinde durabilmeliyiz. Yalnızca her an kayıp düşmekten korkan bir adamın kaygılı katılığı ile değil onun üzerinde, batmadan yüzüp gezerek, oynayarak da durabilmeliyiz. O zaman nasıl olur da sanatsız ederiz, alıklık olmadan değilsin henüzyaşarız.

==========

Şöyle ya da böyle kendinden utanıyorsan bizden

==========

Bilgi tutkumuzun içinde alıklık ölçüsünde yiğitliği de bulmalıyız, arada bir alıklığımızdan haz duyabilmeli ya da bilgelikten haz duymamayı da başarmalıyız. Kesinlikle bizim temelde ağır başlı, ciddi insanlar ğumuzdan ötürü oluşumuzdan-bize bir alık -gerçektenşapkasından , insandan daha daha çok yakışan ağır oldu­ bir şey karşısındaki yoktur. Kendimizle özgürlüğümüzü ilişkimizde yitirmeyelim ona ihtiyacımız diye, taşkınvar. , Şeyler yüzer gezer, rakseden, alaycı, çocuksu, mutluluktan uçan sanata gerek duyarız -ülkümüz ister bunu bizden. Aşırı duyarlı içtenliğimizle ahlakın eline düşmemiz, istemlerimizin taşkınlığı bizi erdemli canavarlara, bostan korkuluklarına dönüştürürdü. Bizim için bir geri dönüş olurdu bu. Ahlakın da üzerinde durabilmeliyiz. Yalnızca her an kayıp düşmekten korkan bir adamın kaygılı katılığı ile değil onun üzerinde, batmadan yüzüp gezerek, oynayarak da durabilmeliyiz. O zaman nasıl olur da sanatsız ederiz

==========

Bilgi tutkumuzun içinde alıklık ölçüsünde yiğitliği de bulmalıyız, arada bir alıklığımızdan haz duyabilmeli ya da bilgelikten haz duymamayı da başarmalıyız. Kesinlikle bizim temelde ağır başlı, ciddi insanlar ğumuzdan ötürü oluşumuzdan-bize bir alık -gerçektenşapkasından , insandan daha daha çok yakışan ağır oldu­ bir şey karşısındaki yoktur. Kendimizle özgürlüğümüzü ilişkimizde yitirmeyelim ona ihtiyacımız diye, taşkınvar. , Şeyler yüzer gezer, rakseden, alaycı, çocuksu, mutluluktan uçan sanata gerek duyarız -ülkümüz ister bunu bizden. Aşırı duyarlı içtenliğimizle ahlakın eline düşmemiz, istemlerimizin taşkınlığı bizi erdemli canavarlara, bostan korkuluklarına dönüştürürdü. Bizim için bir geri dönüş olurdu bu. Ahlakın da üzerinde durabilmeliyiz. Yalnızca her an kayıp düşmekten korkan bir adamın kaygılı katılığı ile değil onun üzerinde, batmadan yüzüp gezerek, oynayarak da durabilmeliyiz. O zaman nasıl olur da sanatsız ederiz, alıklık olmadan değilsin henüzyaşarız. . Şöyle ya da böyle kendinden utanıyorsan bizden

==========

Kaçık adamın aynı gün farklı kiliselere daldığı, içerde Requem aetemam deo'yu söylediği anlatıldı. Dışarı sürülmüş, sorguya çekilmiş; ama o şu yanıtı vermiş hep "Tanrının türbeleri, mezarları değilse nedir bu kiliseler?

==========

Pek doğulu.- Ne? İnsanları ancak kendisine inanmaları koşulu ile seven, bu sevgiye inanmayanlara kötü kötü bakan, göz dağı veren bir tann mı? Ne? Her şeye gücü yeten bir tanrının duydu­ ğu, eğerli tümcelere sıkıştırılmış, bir aşk mı? Bir kez olsun, onurun, öfkeli öç alma duygusunun efendisi olamamış bir aşk mil Bütün bunlar ne kadar da doğulul "Seni seviyor olsam, sana ne bundan?" bütün Hristiyanlığa yeten

==========

Pek doğulu.- Ne? İnsanları ancak kendisine inanmaları koşulu ile seven, bu sevgiye inanmayanlara kötü kötü bakan, göz dağı veren bir tann mı? Ne? Her şeye gücü yeten bir tanrının duydu­ ğu, eğerli tümcelere sıkıştırılmış, bir aşk mı? Bir kez olsun, onurun, öfkeli öç alma duygusunun efendisi olamamış bir aşk mil Bütün bunlar ne kadar da doğulul "Seni seviyor olsam, sana ne bundan?" bütün Hristiyanlığa yeten bir eleştiridir

==========

Günlük.- Buddha: “Sana iyilik edene yaltaklanma!’1 der. Bu sö­ zü Hristiyan kilisesinde yineleyin: Havadaki Hristiyan olan her şeyi bir anda temizler.

==========

Övenlere karşı.- A: "İnsanı olsa olsa ona denk olanlar över.” B: "Evet, seni öven, sana "senin denginim” der.”

==========

elinde de bunlardan var desek yeridir.. 195 Gülünç. - Bak! Bak! koştuğu için onu izliyorlarİnsanlardan . Düpedüz kaçıyor sürü onlarama . onların önünde

==========

Mutluluğun yolu.- Bilge, bir alığa muduluğun yolunu sordu. Alık sanki ona en yakın kasabanın yolu sorulmuşçasına yanıt veriverdi: “Kendine hayran ol sokakta yaşa." Yo! dedi bilge "Çok şey istiyorsun. İnsanın kendine hayran olması yeter. Alık şıp diye yanıtı yapıştırdı: “Ama insan aşağılandığını duyumsamadan nasıl sürekli kendine hayran olur?”

==========

Cezalandırmaların amacı.- Cezalandırmaların amacı cezalandıranı ıslah etmektir. Cezalandırma savunucuları, başka gerek­ çe kalmayınca buna baş vurur.

==========

Düşler. - İnsan ya hiç düş görmez ya da ilginç düşler görür. İnsan uyanıkken de aynı biçimde yaşamıyor ya da ilginç bir biçimde yaşıyoryaşıyor .

==========

Düşler. - İnsan ya hiç düş görmez ya da ilginç düşler görür. İnsan uyanıkken de aynı biçimde yaşamıyor ya da ilginç bir biçimde yaşıyoryaşıyor . ister istemez: ya

==========

Düşler. - İnsan ya hiç düş görmez ya da ilginç düşler görür. İnsan uyanıkken de aynı biçimde yaşamıyor ya da ilginç bir biçimde yaşıyoryaşıyor . ister istemez: ya hiç

==========

Bir müzisyenin rahatlığı- Yaşamın insanlann kulağına gitmiyor. Onlara göre sen dilsiz bir yaşam sürüyorsun. Melodinin bütün incelikleri, öndeki ya da arkadaki bütün zarif çözümler onlardan saklı kalıyor. Geniş bir caddeye askeri musiki çalarak gelmediğin doğra Öyle olsa söyleme bile buhakkı , şu vermiyoriyi insanlara."Kulağı , senin olan yaşamında duysun.

==========

Bir müzisyenin rahatlığı- Yaşamın insanlann kulağına gitmiyor. Onlara göre sen dilsiz bir yaşam sürüyorsun. Melodinin bütün incelikleri, öndeki ya da arkadaki bütün zarif çözümler onlardan saklı kalıyor. Geniş bir caddeye askeri musiki çalarak gelmediğin doğra Öyle olsa söyleme bile buhakkı , şu vermiyoriyi insanlara."Kulağı , senin olan yaşamında duysun. " musiki olmadığını

==========

Alışkanlık.- Her alışkanlık ellerimizi akıllandırır, ama aklımı­ zı daha az yararlı kılar.

==========

Kitaplar.- Bizi bütün kitapların ötesine taşımayan bir kitap neye yarar?

==========

Bilgi arayışının görünüşü.- "Ah benim oburluğum. Ruhumda özgeciliğin izi bile yok; her şeye özenen bir benlik benimki. O bir sürü bireyi, böylece bir sürü ek gözü, eli kendisi için çalıştırmak, kullanmak isterdi.- Bütün geçmişi geri getirmek, sahip olduğu hiçbir şeyi yitirmemek de...- Ah! Benim oburluğum bir alevdir. Bu oburluk yüzünden yüz varlıkta tekrar tekrar doğabilirim.” Bu iç çekişi ilk elden yaşayıp bilmeyen, kim olursa olsun, bilgi tutkusunu da bilmez.

==========

Taklitçiler- A: "Ne? Taklitçi istemez misin?" B: “İnsanların benim örneğimi taklit etmelerini istemem. Herkesin kendi kendine ömek olmasını isterim, benim gibi.” A: "Öyleyse?

==========

Şansın yadsınması.- Utku kazananların hiçbiri şansa inanmaz.

==========

Cennetten.- “İyi ile kötü tanrının önyargılarıdır.” dedi yılan.

==========

Özgünlük- Nedir özgünlük? Daha adı konmayan bu yüzden herkesin gözünün önünde olsa da kimsenin adını anmadığı bir şeyi görmektir. İnsanlar için bir şeyi görünür kılan genellikle onun adıdır - Özgün olanların çoğu ad verenler olmuştur

==========

Sana göre en insanca şey ne?- Birini utançtan kurtarmak

==========

Özgürleşmenin mührü nedir?- İnsanın artık kendi kendinden utanmaması

==========

Nasıl şilerin büyük bitireceğini şeyler kadar bilmekküçük . - En şeyleri üst düzeydeki de nasıl ustalıkyetkin , biçimde usta ki­ sona erdireceklerini bilmelerinde kendini gösterir Bu, bir melodiyi, bir düşünceyi, bir tragedinin beşinci sahnesini ya bir eylemi bitirmek olabilir

==========

her ama durumda yeri geldiğinde da kendi boyun davasına hizmet eden insanlar, daha tehlikedeki

==========

en büyük ürünü, en büyük hazzı yaşamanın gizi, - tehlikeli yaşamaktır... Kentlerinizi Vezüvun eteklerinde kurun. Gemilerinizi haritası çıkarılmamış denizlere gönderin. Benzerlerinizle, kendi kendinizle savaşa savaşa yaşayınl Yöneticiler, mülk sahipleri olabildiğiniz ölçüde, siz ey bilgi arayanlar, soyguncular, fatihler olun. Ormanlarda ürkek bir geyik gibi gizli saklı yaşamakla yetindiğimizde iş işten geçmiş olur. Er geç bilgi peşinde koşma çağı gelecek. O yönetmek; o sahip olmak isteyecek. Onunla birlikte de siz...

==========

Birinin kişiliğine bir "biçim” vermesi- bü­ yük, az görülen bir sanat! Bunu ancak kendi doğasının bütün gücünü, güçsüzlüğünü araştıran, sonra bunlann her birini, bir sanat olarak görünecek biçimde, gerekçelendirilmiş olarak sanatsal bir plan içinde yerli yerine koyanlar yapabilir. Bu durumda zayıflıklar bile göze hoş görülür. Buraya ikincil doğalarının büyük bir kitlesi atılmış eklenmişİki durumda , şuradan da özgün uzun uzun doğalarının uğraşılmışbir , bölümü her gün çıkarılıp çaba harcanmıştır. Şurada ortadan kaldırılamayan bir çirkinlik

==========

Kendine gücü yetmeyen zayıf kişiliklerse biçimin sınırlamasından nefret ederler. Onlara bu keskin, kötü sınırlama dayatılırsa aşağılanmış olacaklarını, hizmet eder etmez köle olacaklarını düşünerek hizmet etmekten nefret ederler. Bu tür tinler - birinci düzeyden de olsalar- biçim dışıdır, kendi çevrelerini de özgür doğa olarak yorumlarlar. Yaban, gelişigüzel, fantastik, düzensiz, şaşırtıcı

==========

Yeniden görüşme.- A: "Seni iyi anlıyor muyum? Sen anyorsun değil mi? Şimdi gerçek dünyada senin köşen, yıldızın nerede? Gönencinin fazlasını toplayacak biçimde, varoluşun senin için haklı kılınmış olarak güneşin altında sere serpe nerede yatabilirsin. Bırak herkes bunu kendi için yapsın; usundan genellemeleri, başkaları için, toplum için kaygılarını atsın! "-der gibisinB: "Daha fazlasını istiyorum, ben arayıcı değilim. Ben kendi güneşimi yaratmak istiyorum.

==========

Büyüklüğe bulmayan biriait , olanbüyük . - içinde bir şeye büyük ulaşabilir bir acı miçektirme ? Acı çekmek gücü, isteği en küçük şeydir. Güçsüz kadınlar, hatta köleler bile bunu büyük bir ustalıkla başarırlar. Ama büyük bir acı çektirirken bu acının çığ­ lıklarını perişan olmamasıişitirken , kişinin işte bu büyüklüktüryüreğindeki

==========

Büyüklüğe bulmayan biriait , olanbüyük . - içinde bir şeye büyük ulaşabilir bir acı miçektirme ? Acı çekmek gücü, isteği en küçük şeydir. Güçsüz kadınlar, hatta köleler bile bunu büyük bir ustalıkla başarırlar. Ama büyük bir acı çektirirken bu acının çığ­ lıklarını perişan olmamasıişitirken , kişinin işte bu büyüklüktüryüreğindeki . üzüntüden, belirsizlikten

==========

Kuşkusuz bir deha için kötü bir çağ. İki gürültünün arasındaki sessizliğini bulmayı, gerçekten sağır oluncaya dek sağırmış gibi yapmayı öğrenmek zorunda. Elbette bunu öğreninceye dek sabırsızlıktan, baş ağrısından yok olmazsa.

==========

Bütün bu tür acıma duyguları, yardım çağrıları gizliden gizliye baştan çıkarır. Çünkü "kendi yolumuz” çok zordur; çok şey bekler bizden, ötekilerin sevgisinden, şükranından çok çok uzaktır. Kendi yolumuzdan, kendi vicdanımızdan kaçmağa, ötekilerin vicdanına, "acıma dininin” sevgili tapınağına konmağa, hiç de isteksiz değilizdir. Bir yerde bir savaş çıkar çıkmaz, kesinlikle en soylu insanlar arasında elbette gizli tutulan bir sevinç baş gösterir. Kendilerinden geçerek yeni ölüm tehlikesine atılırlar. Çünkü

==========

Bütün bu tür acıma duyguları, yardım çağrıları gizliden gizliye baştan çıkarır. Çünkü "kendi yolumuz” çok zordur; çok şey bekler bizden, ötekilerin sevgisinden, şükranından çok çok uzaktır. Kendi yolumuzdan, kendi vicdanımızdan kaçmağa, ötekilerin vicdanına, "acıma dininin” sevgili tapınağına konmağa, hiç de isteksiz değilizdir. Bir yerde bir savaş çıkar çıkmaz, kesinlikle en soylu insanlar arasında elbette gizli tutulan bir sevinç baş gösterir. Kendilerinden geçerek yeni ölüm tehlikesine atılırlar. Çünkü, bu, onlara kendilerini anayurt uğruna kurban etmek için -kendi amaçlarından kaçmak için- çoktandır verilmesini istedikleri bir iznin çıkması gibi görünür. Savaş onlara intihar için dolambaçlı bir yol sunar iyi vicdanlı bir yol ama. Bazı konular üzerinde susmalıyım ama kendi ahlaklılığım konusunda susmak istemiyorum, o bana şöyle der: Bir köşeye çekilip öyle yaşa, böylece kendin için yaşayabilirsin. Çağının en önemli saydığı şeyleri bilmeden yaşa. Seninle bu gün arasında en azından üç yüzyılın derisi var. Bugünün yaygarası; savaş, devrim gürültüleri senin için bir mırıltı olmalı. Yardım etmeği de isteyeceksin ama yalnızca seninle aynı acıyı, aynı umudu paylaştıkları için anladıklarına -arkadaşlarına-, bu yardım etme kendine yardım edecek biçimde olacak. Onları daha yürekli, daha yılmaz, daha yalın, daha sevinçli kılmak isterim. Bugün pek azının anladığı, en az da acıma vaizlerinin anladığı şeyi öğretmek isterim: Acıyı değil sevinci paylaşmayı.

==========

En büyük ağırlık.- Günün ya da gecenin birinde bir cin, sen yalnızlıkların yalnızlığında iken usulca yanma sokulup sana şunları söylese ne olurdu: "Şimdi yaşadığım, yaşamış olduğun yaşamı bir kez daha, sayısız kez daha yaşamak zorundasın. Bu yaşamlarda yeni hiçbir şey olmayacak; her acı, her sevinç, her düşünce her iç çekiş, yaşamındaki dile gelmeyecek ölçüde küçük ya da büyük her şey zorunlu olarak, tümden aynı sıra ile aynı düzen içinde sana geri gelecek- bu örümcek, ağaçlar arasındaki bu ay ışığı bile, bu an bile, ben kendim bile. Varoluşun bengi kum saati tekrar tekrar ters çevrilecek, sen ey toz tanesi, sen de onunla birlikte..." Kendini yere atıp dişlerini mi gıcırdatırdın, böyle konuşan cine ilenir miydin? Yoksa, bir kez böyleşine görkemli bir anı yaşayınca ona şu yanıtı mı vermek isterdin: "Sen bir tanrısın, bundan daha tanrısal bir şey hiç duymadım”. Bu düşünce seni ele geçirdi­ ğinde, seni sen olarak değiştirir ya da belki ezer geçerdi. Her şeyde, her tek şeydeki soru "Bunu bir daha istiyor musun, sayısız defa daha istiyor musun?” sorusu bütün eylemlerine ağırlıkların en büyüğünü koyardı. Yoksa ne diye kendini, yaşamı iyi kılmak zorunda olasın, her şeyden çok bu son, bengi onaylama, belirleme için can atasın. 342

==========

Gövde, titriyor musun? Seni nereye götürdüğümü bibeyd’m, çok daha fazla titrerdin...

==========

İstek yokluğunda inanç en çok göz dikilen, en ivedi gerek duyulan şeydir. Çünkü istek, buyruğun etkisi olarak, egemenliğin, gücün en kesin imidir. Başka deyişle, insan buyurmayı ne ölçüde az bilirse, o ölçüde buyuran, şiddetle buyuran birine- bir tanrıya, bir prense, bir sınıfa, bir fizikçiye, günah çıkaran bir papaza, bir öğretiye ya da parti bilincine- göz diker

==========

Dünyadan el çeken konuşuyor.- İnsanlarla ilişki kurma sanatı, özünde mutfağına güvenmediğiniz birilerinin yemeğini kabul edip yemeğe dayanır. Sofraya kurt gibi acıkmış oturursanız her şey çok kolay (Mephistopheles'in dediği gibi “En kötü topluluk bile size duyumsatır”38 Ne var ki, insan gerektiğinde böyle kurt gibi acıkmaz. İnsanın eşini dostunu sindirmesi ne zor! İlk ilke.- İnsanın, gözünü karartıp yemeğe dalmak için talihsiz bir durumdaymışçasına cesaretini toplaması; bu süreçte kendine hayranlık duyması; tiksintisini dişlerinin arasında tutması; iç bulantısını yutması.

==========

Dünyadan el çeken bir daha konuşuyor.- Biz de “insanlarla" ilişki kuruyoruz, biz de göze batmayan bir giysi giyiyoruz, ötekiler bizi o giysinin içinde (o giysi olarak) tanıyor, saygı duyuyorlar, bizi arıyorlar- o zaman da insan içine çıkıyoruz. Oradakiler kabul etmek istemeseler de kılık değiştirmişler. Biz de bütün sağduyulu maskelerin yaptığını yapıyoruz, bizim "giysimizle” ilgilenmeyen her türlü meraka tepki olarak kibarca kapının karşısına bir sandalye yerleştiriyoruz. İnsanlarla ilişki kurmaya ya da onların arasından geçip gitmeğe gelince, başka yollarımız, numaralarımız da var. Örneğin bir hayalet olmak.. İnsan onları başından hemen atmak, korkutmak istiyorsa bu her bakımdan önerilir. Örnek: bizi kavramak için uzanırlar ama bir şey tutamazlar. Bu korkutucudur. Ya da karanlık bir kapıdan gireriz. Y a da: bütün ışıklar söndürüldükten sonra. Ya da: Öldükten sonra geliriz. Sonuncusu, ölümden sonra insanlarının39 yetkin bir numarası­ dır. (Böyle biri sabırsız sabırsız sormuştu bir keresinde, ”Ne dersin? Çevremizdeki yabancılığı, soğuğu, ölüm sessizliğini sürdürmekten hoşlanıyor muyuz?- kendi aramızda, bu keşfedilmemiş, sessiz, Örtük, yeraltı yalnızlığına yaşam diyoruz, ama- bizden ne olacağın bilmeseydik, biz ölümden sonra insanlarının ancak ö- lümden sonra yaşama gireceğimizi, dirileceğimizi, çok dirilece­ ğimizi bilmeseydik buna, yaşam dendiği kadar ölüm de denemez miydi?”

==========

Bilimsel kitapla yüzyüze.- Biz yalnızca kitaplar arasında, kitaplar tarafından dürtüklendiklerinde düşünceleri olanlardan değiliz. Bizim alışkanlığımız açık havada düşünmek- yürüyerek, sıçrayarak, tırmanarak, dans ederek, daha iyisi de yalnız başına dağlarda ya da deniz kıyısında, yolun kendisinin bile düşünceli olduğu yerde... Bizim bir kitabın, bir insamn ya da bir bestenin değeri konusundaki ilk sorumuz şudur: Yürüyebiliyorlar mı? Dahası, dans edebiliyorlar mı? Biz seyrek okuruz ama bu bakımdan en kötü biz değiliz. Birinin düşüncesinin onun aklına nasıl geldiğini çabucak tahmin ederiz; sıkışmış bir karın ile, kafasını kağıtların üzerine eğmiş mürekkep hokkasının önünde otururken mi?- Biz de hemencecik onun kitabının işini bitiririz- Kasılan bağırsaklar da kitapta kendilerini ele vermekten oda havasından, oda tavanından, odanın darlığından geri kalmazlar- bu konuda bahse girebilirsiniz. Şimdi pek nazik bir bilimsel kitabı kapatmışken - gönül borcuyla, büyük bir gönül borcuyla ama aynı zamanda bir kurtuluş duygusu ile - duyumsadığım buydu.

==========

Gençlik arkadaşlarınızı bilimlerini ellerine aldıktan sonra gö­ rürsünüz- hep de tam tersi olmuştur, her zaman uzmanlıkları onlan eline geçirmiş, parmağında oynatmaktadır. Köşelerinde gelişir, tanınmayacak ölçüde buruşurlar, özgürlüklerini, dengelerini yitirmiş, bir deri bir kemik kalmış, aşağı doğru yuvarlaklaş­ tıkları yer dışında, her yerleri köşeli hale gelmiştir. İnsan onları bu durumda görünce duygulanıp susar. Her el sanatının, altın bir zemini bile olsa kurşundan bir tavanı vardır, bu tavan ruhu tuhaf, eğri büğrü edene dek ezer de ezer.

==========

Dindar için henüz yalnızlık yoktur; bu buluşu yapan yalnızca biziz

==========

Durmadan yaratan birini düşünün, yüce anlamında "ana” bir adam, tinin gebeliklerinden, doğumlarından başka hiçbir şey duymayan, bilmeyen biri; kendini, yapıtı­ nı düşünmeğe, karşılaştırmalar yapmağa zamanı olmayan biri; artık beğenisini ileri sürme isteği duymayan, bunu unutuvermiş biri; bu beğeni hâlâ yerinde mi, duruyor mu, düşmüş mü hiç

==========

aldırmayan biri- böyle biri sonunda kendi yargısını epey aşan yapıtlar üretebilirdi. Böylece de onlar konusunda, kendisi konusunda alıklıklarını dile getirir- düşünür de. Bu, verimli sanatçılar arasında neredeyse bir kural olsa gerek. Hiç kimse bir çocuğu anasından babasından daha kötü tanıyamaz- büyük bir örnek alırsak, bu, bütün Yunan sanat yazın dünyası bakımından da doğrudur O ne yaptığını hiç bilmedi.

==========

Biz yargılandığımız anlaşılmaz için, olanlaryanlış . tanımlandığımız - Hep yanlış anlaşıldığımız için, bize kara için, yanlış çalındığı için, sözümüz yanlış duyulduğu için, duyulmadığı için yakı­ nıp durmadık mı biz? Bu, bizim yazgımız düpedüz. Ah ne de uzun bir zaman! Alçak gönüllü olmak gerekirse 19 0 1'e dek- bu aynı zamanda bizim ayrımımız; bunun başka türlü olmasını isteseydik kendi kendimizle onur duymayacaktık. Bizi yanlış tanıdı­ lar- çünkü durmadan gelişip değişiyorduk; eski kabuğumuzu attık, her bahar derimizi döktük, sürekli genç kalmayı, geleceği bütünleyenler olmayı, daha uzun, daha güçlü olmayı sürdürüyoruz. Köklerimizi derinliklere- kötülüğe- hep daha güçlü daldırı­ yoruz; bu arada gökleri hep daha fazla sevgiyle, hep daha geniş kucaklıyoruz.

==========

Anlaştltrltk sorunu üzerine.- Yazdığında yalnızca anlaşılmayı istemiyor, aym ölçüde kesinlikle, anlaşılmamayı da istiyor. Herhangi biri, bir kitabı anlaşılmaz bulduğunda, ille de kitaba karşı çıkmamalı- belki işin içinde yazarın bile bile yaptığı bir şey vardır- "herhangi biri" tarafından anlaşılmak istemiyordun Bütün soylu tinler, beğeniler, iletişim kurmak istediklerinde, kendi dinleyicilerini seçerler. Onları seçmekle de “ötekilere” sınır koyarlar. Bir biçemdeki bütün ince yasaların kaynağı budur. Dediğimiz gibi, onlar aynı zamanda uzak tutar, mesafe yaratır, "girişi”, anlamayı yasaklar- bu arada, bu sınırlamalar

==========

Anlaştltrltk sorunu üzerine.- Yazdığında yalnızca anlaşılmayı istemiyor, aym ölçüde kesinlikle, anlaşılmamayı da istiyor. Herhangi biri, bir kitabı anlaşılmaz bulduğunda, ille de kitaba karşı çıkmamalı- belki işin içinde yazarın bile bile yaptığı bir şey vardır- "herhangi biri" tarafından anlaşılmak istemiyordun Bütün soylu tinler, beğeniler, iletişim kurmak istediklerinde, kendi dinleyicilerini seçerler. Onları seçmekle de “ötekilere” sınır koyarlar. Bir biçemdeki bütün ince yasaların kaynağı budur. Dediğimiz gibi, onlar aynı zamanda uzak tutar, mesafe yaratır, "girişi”, anlamayı yasaklar- bu arada, bu sınırlamalar, kulakları bizimkilerle yakın olanların kulaklarını açar

==========

Sils Maria Oturdum burda, bekleyip durdum boş yere iyinin kötünün ötesinde kimi ışık kimi gölge ikisi de oyun işte bütün göl, bütün öğle, bütün zaman amaçsız o anda Zerdüşt arkadaşönümde * ansızın yürümeğe bir iki başladıoldu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder