26 Eylül 2020 Cumartesi

Yapacak Bir İşi Olmak

Yapacak bir işi olmalı insanın.

 

Yapacak bir iş nedir? Boş takılmamaktır amiyane tabirle. E tabii, bunu zaten herkes söylüyor. Ancak biz de biraz üzerine konuşalım bunun, çünkü üzerine konuşulmaya değer bir konu bu. Bu konu hakkında yazmak, şu anda kendime tayin ettiğim bir iş. Bu konu üzerine birkaç sayfa yazı yazmak eylemini yaratıyorum. Evet, budur olay. İnsanın kendisine bir eylem yaratması, insanın yaratmasıdır. Yaratan insan, dışarıdan bakıldığında da kendi içerisinde de harikadır.

 

Biz bilenler, biz yaratmayı bilenler olarak konuşuyoruz burada. İnsan, yapılacak bir işi olmadığı zaman da yaşar evet ancak buna gerçekten yaşadım diyebilir mi? Yaşadım diyebilmek için, insanın gerçekten yaşaması gerekir, yoksa köyünde kocasına hizmet eden Ayşe Teyze de yaşıyor. Biz yaşamayı yeniden anlamlandırıyoruz, anlamı olmayan bu hayatı anlamlı hale getiriyoruz. Ve burada önemli olan mesele şu: kimin için anlamlı hale getiriyoruz yaşamayı? Tabii ki kendimiz için anlamlı haline getiriyoruz. Yoksa biz de başkalarının söylediklerini yaparak geçirirdik ömrümüzü ve fark etmezdik bile ömrümüzü geçirdiğimizi. Ama bizi rahatsız ediyor bu.

 

Kendi halinde kalınca insan, sıkılıyor. Bu sıkıntı kendisinden sıkılmak olarak zuhur ediyor. Stoacılar, sıkılarak karşı çıkıyorlar insanın kendisinden sıkılmasına. Biz ise daha derinden konuşuyoruz, insanın kendisine yapacak bir görev edinmesini salık veriyoruz. İnsanın emretmeyi öğrenmesi gerektiğini söylüyoruz bağırarak. Ama daha da bağırarak, sesi soluğu kesilene kadar bağırarak, insanın ilk önce kendisine emretmeyi öğrenmesi gerektiğini söylüyoruz. Kendisine emredemeyen insan, kimseye emredemez. Ve insan kendisine emrettiği zaman, etrafında kendisine emredilmesini isteyen insanlar eksik olmaz. Hayatın bir numarası da bu işte. Hayatta küçük simya oyunları geçerli olabiliyor, etrafında kimseyi istemeyen insanların yalnız kalmaması gibi. Bu da hayatın bir simya oyunudur; simya, 2+2’yi beş yapmaktır. Hayat, iki artı ikiyi beş yapar, üç yapar, altı yapar, on altı yapar; ve bazen de dört yapar. Ha ha.

 

Kendisine emretmeyi öğrenen kişi, Schopenhauer’in her köşe başında saklandığını söylediği o canavara karşı bir savunma da verir insana. Bu savunmanın peşinde değiliz ama biz. Biz, durumdan ve durmaktan rahatsız olanlarız. Durumdan ve durmaktan rahatsız olan birisinin, durmadan durması bir komedidir, salaklıktır.

 

Bir duranlar, durduğumuzda unutmuş oluruz öğretimizi. Tekrar hatırlayana kadar öylece dururuz, ve tekrar hatırlamak pahasına öylece durmak da buna değer bir şeydir. Bu sebeple hayıflanamayız kendimize. Her hatırlama bir kazançtır, hem de kolay bir kazançtır. Baştan öğrenmek güzeldir ancak hatırlamak daha güzeldir, elde etmek için çabalamayı gerektirmez, öylece gelip parmak ucumuza konar. Parmak ucumuza konan bir kuşa sinirlenmeyiz, hatta onu daha çok severiz bize döndüğü için. Vefayı belli etmenin yolu bir müddet ortadan kaybolmaktır. Hiç ortadan kaybolmayan şey, güzel bir geri dönüşü yaşatamaz insana. Her zaman ortalıkta olan şey ise, bir süre sonra sıradanlaşır ve değersizleşir. Bir düşünceyi hatırlamak, o düşüncenin sıradanlaşmadığının ve hala şaşırtıcı olduğunun bir göstergesidir.

 

Yapılacak bir iş yaratmak, insanın kendisini yaratmasıdır. Maslow piramidinin anlaşılmazı olan kendini gerçekleştirmek noktası buradadır. Ve Maslow’a karşı çıkarak söylüyorum ki, kendini gerçekleştirmek piramidin en altında olması gerekiyor. Maslow’u kapitalizmin dayattığı bir piramit olarak görmekten başka şansım kalmıyor bu noktada, yazık oldu. Ha ha, olsun.

 

İnsanın, yapacağı bir işinin olmasının yanında; yapacağı ve yaptığı işin nasıl yapıldığını biliyormuş gibi de davranması gerekir. Özgürlüğün mührü, insanın artık kendi kendinden utanmamasıdır. Özgür bir insan, bir şeyler yaparken de bu şiarı kabul etmelidir.

 

Bir şeyler yapmak demek, fiziksel bir iş yapmak değildir sadece. Bir Amerikan rüyasından bahsetmiyorum yani burada. Bir şeyler yapmak demek, hiçbir şey yapmamak da olabilir. Ancak, hiçbir şey yapmamayı yapmak da bir şeydir. İnsan, hiçbir şey yapmamayı da kendine emredebilmelidir. Hiçbir şey yapmamayı kendisine emrettiği zaman, hiçbir şey yapmamanın en doğrusu olduğunu bilmelidir insan. İnsan, kendi hareketlerinden emin olduğu ölçüde güçlüdür. Ancak yine de insan her zaman kendi hareketlerinden emin olamaz, bu noktada da yine ve yeniden şunu bilmeli ve söylemelidir: Başkasının aklıyla zeki olacağıma, kendi aklımla deli olmayı yeğlerim.

 

Aklına güveninin yittiği anda kendi aklına güvenmelidir insan. Kendi aklıyla deli olmayı göze almak, insan olmaktır. Bizim insan tanımımız herkesten farklıdır belki, ancak kendi aklımızla yaptığımız bu tanımı kabul ediyoruz. İnsan olmak, kimseyi takip etmemektir, kendini takip etmektir sadece.

 

Bizim yolumuz, kendi yolunda olmaktır. Kendi yolunda olan herkes, bizim yolumuzdadır. İnsan, sadece kendisini takip etmelidir; kendisine hesap vermeli ve kendisinden emir almalıdır.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder