Yapacak bir işi olmalı insanın.
Yapacak bir iş nedir? Boş
takılmamaktır amiyane tabirle. E tabii, bunu zaten herkes söylüyor. Ancak biz
de biraz üzerine konuşalım bunun, çünkü üzerine konuşulmaya değer bir konu bu.
Bu konu hakkında yazmak, şu anda kendime tayin ettiğim bir iş. Bu konu üzerine
birkaç sayfa yazı yazmak eylemini yaratıyorum. Evet, budur olay. İnsanın
kendisine bir eylem yaratması, insanın yaratmasıdır. Yaratan insan, dışarıdan
bakıldığında da kendi içerisinde de harikadır.
Biz bilenler, biz
yaratmayı bilenler olarak konuşuyoruz burada. İnsan, yapılacak bir işi olmadığı
zaman da yaşar evet ancak buna gerçekten yaşadım diyebilir mi? Yaşadım
diyebilmek için, insanın gerçekten yaşaması gerekir, yoksa köyünde kocasına
hizmet eden Ayşe Teyze de yaşıyor. Biz yaşamayı yeniden anlamlandırıyoruz,
anlamı olmayan bu hayatı anlamlı hale getiriyoruz. Ve burada önemli olan mesele
şu: kimin için anlamlı hale getiriyoruz yaşamayı? Tabii ki kendimiz için
anlamlı haline getiriyoruz. Yoksa biz de başkalarının söylediklerini yaparak
geçirirdik ömrümüzü ve fark etmezdik bile ömrümüzü geçirdiğimizi. Ama bizi
rahatsız ediyor bu.
Kendi halinde kalınca
insan, sıkılıyor. Bu sıkıntı kendisinden sıkılmak olarak zuhur ediyor.
Stoacılar, sıkılarak karşı çıkıyorlar insanın kendisinden sıkılmasına. Biz ise
daha derinden konuşuyoruz, insanın kendisine yapacak bir görev edinmesini salık
veriyoruz. İnsanın emretmeyi öğrenmesi gerektiğini söylüyoruz bağırarak. Ama
daha da bağırarak, sesi soluğu kesilene kadar bağırarak, insanın ilk önce
kendisine emretmeyi öğrenmesi gerektiğini söylüyoruz. Kendisine emredemeyen
insan, kimseye emredemez. Ve insan kendisine emrettiği zaman, etrafında
kendisine emredilmesini isteyen insanlar eksik olmaz. Hayatın bir numarası da
bu işte. Hayatta küçük simya oyunları geçerli olabiliyor, etrafında kimseyi
istemeyen insanların yalnız kalmaması gibi. Bu da hayatın bir simya oyunudur;
simya, 2+2’yi beş yapmaktır. Hayat, iki artı ikiyi beş yapar, üç yapar, altı
yapar, on altı yapar; ve bazen de dört yapar. Ha ha.
Kendisine emretmeyi
öğrenen kişi, Schopenhauer’in her köşe başında saklandığını söylediği o
canavara karşı bir savunma da verir insana. Bu savunmanın peşinde değiliz ama
biz. Biz, durumdan ve durmaktan rahatsız olanlarız. Durumdan ve durmaktan
rahatsız olan birisinin, durmadan durması bir komedidir, salaklıktır.
Bir duranlar,
durduğumuzda unutmuş oluruz öğretimizi. Tekrar hatırlayana kadar öylece
dururuz, ve tekrar hatırlamak pahasına öylece durmak da buna değer bir şeydir.
Bu sebeple hayıflanamayız kendimize. Her hatırlama bir kazançtır, hem de kolay
bir kazançtır. Baştan öğrenmek güzeldir ancak hatırlamak daha güzeldir, elde
etmek için çabalamayı gerektirmez, öylece gelip parmak ucumuza konar. Parmak
ucumuza konan bir kuşa sinirlenmeyiz, hatta onu daha çok severiz bize döndüğü
için. Vefayı belli etmenin yolu bir müddet ortadan kaybolmaktır. Hiç ortadan
kaybolmayan şey, güzel bir geri dönüşü yaşatamaz insana. Her zaman ortalıkta
olan şey ise, bir süre sonra sıradanlaşır ve değersizleşir. Bir düşünceyi
hatırlamak, o düşüncenin sıradanlaşmadığının ve hala şaşırtıcı olduğunun bir
göstergesidir.
Yapılacak bir iş
yaratmak, insanın kendisini yaratmasıdır. Maslow piramidinin anlaşılmazı olan
kendini gerçekleştirmek noktası buradadır. Ve Maslow’a karşı çıkarak söylüyorum
ki, kendini gerçekleştirmek piramidin en altında olması gerekiyor. Maslow’u
kapitalizmin dayattığı bir piramit olarak görmekten başka şansım kalmıyor bu
noktada, yazık oldu. Ha ha, olsun.
İnsanın, yapacağı bir
işinin olmasının yanında; yapacağı ve yaptığı işin nasıl yapıldığını biliyormuş
gibi de davranması gerekir. Özgürlüğün mührü, insanın artık kendi kendinden
utanmamasıdır. Özgür bir insan, bir şeyler yaparken de bu şiarı kabul
etmelidir.
Bir şeyler yapmak demek,
fiziksel bir iş yapmak değildir sadece. Bir Amerikan rüyasından bahsetmiyorum
yani burada. Bir şeyler yapmak demek, hiçbir şey yapmamak da olabilir. Ancak,
hiçbir şey yapmamayı yapmak da bir şeydir. İnsan, hiçbir şey yapmamayı da
kendine emredebilmelidir. Hiçbir şey yapmamayı kendisine emrettiği zaman,
hiçbir şey yapmamanın en doğrusu olduğunu bilmelidir insan. İnsan, kendi
hareketlerinden emin olduğu ölçüde güçlüdür. Ancak yine de insan her zaman kendi
hareketlerinden emin olamaz, bu noktada da yine ve yeniden şunu bilmeli ve
söylemelidir: Başkasının aklıyla zeki olacağıma, kendi aklımla deli olmayı
yeğlerim.
Aklına güveninin yittiği
anda kendi aklına güvenmelidir insan. Kendi aklıyla deli olmayı göze almak,
insan olmaktır. Bizim insan tanımımız herkesten farklıdır belki, ancak kendi
aklımızla yaptığımız bu tanımı kabul ediyoruz. İnsan olmak, kimseyi takip
etmemektir, kendini takip etmektir sadece.
Bizim yolumuz, kendi
yolunda olmaktır. Kendi yolunda olan herkes, bizim yolumuzdadır. İnsan, sadece
kendisini takip etmelidir; kendisine hesap vermeli ve kendisinden emir
almalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder