Kendileri istemeseler de, onları sevebilecektim; sevgimden
ancak insan olmaktan çıkmak yoluyla kurtuldular.
Acımasız düşmanlarım, bana çektirme konusunda daha başka
düzenler düşünürken birini unuttular ki, o da her seferinde yeni bir darbe
indirerek acımasızlıklarının etkisini sürekli tazelemekti. Bana ufak bir umut
ışığı bırakmak becerisini gösterseydiler, bu umut sayesinde beni hala ellerinde
tutar, oyalayabilir, gerçekleşmeyen bekleyişimle beni yeni bir üzüntüye mahkûm
edebilirlerdi. Ancak, ellerindeki araçların hepsini birden kullanmadan
tükettiler; bana hiçbir şey bırakmamakla kendilerini de her şeyden yoksun
ettiler.
İnsanlar bundan sonra bana dönseler de, beni
bulamayacaklardı. Onlarla ilişkilerim, bana aşıladıkları beğenmezlik yüzünden
hem anlamsız, hem de benim için bir yük olacaktı; yalnızlığımda onlarla
birlikte yaşamakta bulamayacağım bir mutluluk buluyorum; insanlar, toplum
yaşamının bütün zevkini yüreğimden kopardılar.
Kişiler ölür, ama topluluklar ölmez. Onlarda aynı tutkular
ve alışkanlıklar yaşar;
Yeryüzünde benim için her şey bitti. Artık bana burada ne
iyilik edebilirler, ne de kötülük. Bu dünyada umacağım ya da korkacağım şey
kalmadı; uçurumun dibinde rahatım; mutsuz bir ölümlü ve Tanrı'nın kendisi gibi
duygusuz.
Yeryüzünde benim için her şey bitti. Artık bana burada ne
iyilik edebilirler, ne de kötülük. Bu dünyada umacağım ya da korkacağım şey
kalmadı; uçurumun dibinde rahatım; mutsuz bir ölümlü ve Tanrı'nın kendisi gibi
duygusuz.
Yaşlıların hepsi yaşama çocuklardan daha çok bağlıdırlar;
gençlerden daha güç ölürler. Çünkü ömürleri boyunca bu dünya için çalışmışlar
ve sonunda, boşuna emek verdiklerini görür olmuşlardır.
yaşamın amacını ve anlamını araştırarak yeryüzünde becerikli
olamamamın avuntusunu, bu amacı anlamaktan vazgeçmek gerektiği düşüncesinde
buldum.
Hâlâ ara sıra okuduğum birkaç kitap arasında beni en çok
ilgilendiren ve yararlı olanlar, Plutarkhos'un yapıtlarıdır. Çocukluğumda ilk
okuduğum odur; yaşlılığımda da son okuyacağım odur; diyebilirim ki, ibret dersi
aldığım tek yazardır.
Bir felsefe kitabında okuduğuma göre yalan söylemek, dışa
vurulması gereken bir gerçeği saklamaktır. Bu tanıma bakılırsa, söylemek
zorunda olunmayan bir gerçeği söylememek, yalan söylemek değildir. Ama o
gerçeği söyleyememekten hoşnut olmayan kimse, tersini söylerse yalancılık eder
mi, etmez mi? Yine tanıma başvurulursa, kimin yalancı olduğu anlaşılamaz.
Çünkü, bir kimse, borçlu olmadığı adama sahte para vermekle, onu kuşkusuz
aldatır, ama hırsızlık etmiş olmaz.
insanı şöyle ya da böyle sarsan her şey, yalandır. İşte işin
açık sınırı; ama gerçek olmadığı halde adaleti ilgilendirmeyen herhangi bir
şey, bir söylencedir: Açık söyleyeyim ki, o söylenceleri yalan sayanların
vicdanı benimkinden çok daha tutucudur.
istenmeden yaptığım iyilik, istenince bir yük ağırlığıyla
bastırır. Karşılığında bir şey beklemeden işlediğim hayrı, seve seve işlerim;
ama kendisine bu iyilik yapılan kimse, iyiliğin sürmesini hakkıymış gibi
isterse, ölünceye dek kendisine iyilik etmem için, beni bu bir yasa gereğiymiş
gibi zorlarsa, zevkin yerini hemen sıkıntı alır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder