Zenon, önce yerleşik ahlak yaklaşımlarının köklü bir
eleştirisini yapmış, insan için gerçek, iyi’nin; sağlık, zenginlik ya da
mutluluğu dünyasal başarıya bağlayan herhangi bir değerler dizisi olmadığını
savunarak, kesin anlamda yalnızca erdem ve erdemsizliğin iyi ve kötü
sayılabileceğini belirtmiştir. Zenon’a göre, erdem; bütünlüğe ve dinginliğe
ulaşmış bir zihin durumu olarak her zaman yararlı, erdemsizlik ise parçaları
arasında sağlam ilişkilerden yoksun, dolayısıyla huzursuz bir zihin durumu
olarak her zaman zararlıdır.
Korku, tutku, üzüntü gibi duygusal çalkantılar erdemsizliğin
göstergeleridir; çünkü güçsüz ve kendi içinde bölünmüş bir zihinden
kaynaklanırlar. Oysa her zaman iyiye sahip olan erdemli insan, dengeli ve
dingindir; sıradan insanları sarsan geçici olaylar onun erdemini etkilemez.
Erdemli insan kendisinin ve başkalarının maddi koşullarını iyileştirmek için
çalışır ancak bu eylemlerinin değeri, dışarıdan bakıldığında görülen
başarısıyla değil, yöneldiği amacın erdemliliğiyle ölçülür.
“...insan yaşlı da
ölse genç de ölse, ölünce aynı şeyi yitirir: şimdiki zaman insanın yoksun
kalabileceği biricik şeydir, çünkü sahip olduğu biricik şeydir, hiç kimse sahip
olmadığı bir şeyi yitiremez.”
rastgele ve boş şeylerin, özellikle de merak ve kötülüğün
düşüncelerinin arasına girmesine izin vermemelisin; sana ansızın “Şu anda ne düşünüyorsun?”
diye soracak olurlarsa, hiç duraksamadan, açıkça “Şunu, şunu” diye
yanıtlayabileceğin şeyleri düşünmelisin yalnızca.
“Ben ne şanssızmışım
ki, bu utanç verici olay başıma geldi!” Tam tersi. “Ne şanslıyım, çünkü başıma
gelen utanç verici şeye karşın, yılgınlığa kapılmıyorum, ne şimdiki zaman
eziyor beni, ne gelecek ürkütüyor.” Bu tür bir şanssızlık aslında herkesin
başına gelebilir, ama herkes yılgınlığa kapılmamayı başaramaz. Öyleyse, neden,
bu bir şanslılık değil de, şanssızlık olsun?
Bir şeyi başarmak sana zor geliyorsa, bunun insan yeteneğini
aşan bir şey olduğunu düşünme hemen; tersine, bir şey olanaklı ve insanın
yapabileceği bir şeyse, senin de onu başarabileceğini düşün.
Beden eğitimi sırasında kazara biri bizi tırmalar, ya da
kafa vurursa, ona kızmayız, alınmayız, ya da bize kötülük etmek isteyen
biri gibi kuşkuyla bakmayız ona; tetikte oluruz, kuşkusuz, ama düşmanımızmış
gibi, ya da güvensizlikle değil, efendice kaçınırız ondan. Yaşamın başka
alanlarında da böyle davranmalıyız: bizim gibi beden eğitimi yapanlardan
gelebilecek şeyleri göz önünde tutmalıyız; çünkü dediğim gibi, güvensizlik ya
da nefret duymaksızın önleyebiliriz onları.
Eğer birisi, fikirlerimin ve eylemlerimin yanlış olduğunu
kanıtlayarak beni ikna ederse, seve seve değiştiririm onları, çünkü benim
aradığım gerçekliktir, gerçeklikten kimse zarar görmez, yanılgılarında ve
bilgisizliklerinde direnenlerden başka.
Neşelenmek istediğinde, çevrende yaşayanların iyi
niteliklerini düşün: örneğin, birinin enerjisi, ötekinin sakınganlığı, bir üçüncüsünün
cömertliği, bir başkasının bir başka niteliği. Hiçbir şey çevremizdeki
insanların karakterlerine yansıyan erdemlerinin imgeleri kadar memnunluk verici
değildir, özellikle hepsi de bir aradaysa. Öyleyse, bu örnekleri hep aklında
tut.
Başkalarının söylediklerini dikkatle dinlemeye alıştır
kendini ve olabildiğince konuşanın zihnine girmeye çalış.
Söylediğin her sözcüğü tart; attığın her adıma dikkat et.
Verdiğin her kararın ne gibi sonuçları olacağını düşün. Bu ikinci durumda,
amacın ne olduğunu daha başından gör; birinci durumda ise sözcüklerin ne anlama
geldiğine dikkat et. Gelecek için kaygılanma; çünkü varman gerektiğinde,
yaracaksın oraya, şimdi yararlandığın usu da birlikte götürerek. Dik dur, ya da
başkaları ayakta tutsun seni. Başkaları ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse
söylesinler, ben kendi adıma iyi bir insan olmalıyım. Tıpkı zümrüt —ya da altın
yahut erguvan— kendi kendine durmadan şöyle diyormuş gibi: “Başkaları ne
yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler, kendi adıma ben zümrüt olarak
kalacağım, rengimi koruyacağım.”
Başına ne gelirse gelsin, başlarına aynı şey gelince üzülen,
şaşkına dönen, sızlanan insanları getir gözünün önüne. Şimdi nerede bu
insanlar? Hiçbir yerde. Öyleyse? Sen de onlar gibi mi yapmak istersin?
Doğalarına öylesine yabancı olan bu duyguları, onları kışkırtan ve onlara boyun
eğdiren bu duyguları niçin onlara bırakarak, kendi adına, tümüyle, başına
gelenlerden en iyi biçimde nasıl yararlanacağın üstünde odaklanmıyorsun? Çünkü
böylece ondan yararlanabilir, malzeme olarak kullanırsın onu. Yeter ki dikkat
et, yaptığın her şeyde kendine iyi bir görünüş sunmaya karar ver; şu iki
noktayı aklından çıkarma: nasıl davrandığın ahlaksal bakımdan önem taşır;
kullandığın malzeme ise kendi başına ne iyi, ne de kötüdür.
Karakterin yetkinliği şurada yatar: her günü son günmüş gibi
yaşamak, telaşsız, uyuşuk olmaksızın, yapmacıksız. İnsanın, kendi kötülüğünden
kaçınmaya çalışmaması —ki bu olanaklı bir şeydir— ama başkalarının kötülüğünden
kaçınmaya çalışması —ki bu olanaksız bir şeydir— ne gülünç. Ne zaman bir iyilik
etsen ve biri ondan yararlansa, neden aptalların yaptıkları gibi, ayrıca üçüncü
bir ödül beklersin, iyilik ettiğinin bilinmesini ya da buna karşılık sana
iyilik edilmesini istersin? Hiç kimse iyilik görmekten bıkmaz, iyilik etmek
doğaya uygun bir davranıştır. Öyleyse, başkalarına iyilik ederek iyilik
bulmaktan bıkma.
Durumu iyice kavradınsa, başkalarının hakkında ne
düşüneceklerini bir yana bırak ve yaşamının geri kalanını, uzun olsun, kısa
olsun, kendi doğanın istediği gibi yaşamakla yetin. Öyleyse doğanın ne
istediği üstünde düşün ve başka hiçbir şeyin yolunu saptırmasına izin verme;
çünkü mutlu yaşamı bulamaksızın ne çok yollarda dolaşıp durduğunu yaşam
deneyiminden biliyorsun: ne usavurmalarda, ne varsıllıkta, ne ünde, ne tensel
hazlarda, ne de başka bir yerdedir mutlu yaşam. Öyleyse nerede bulacaksın onu?
İnsan doğasının gerektirdiğini yapmakta. Peki bu nasıl yapılabilir? Güdüleri ve
eylemleri yönetecek sağlam ilkelere sahip olarak. Nelerdir bu ilkeler? İyi ve
kötüyle ilgili, bize; insanı adil, ılımlı, yürekli ve özgür kılan şeylerden
başka hiçbir şeyin iyi olmadığını; kötülüklere yol açan şeylerden başka hiçbir
şeyin kötü olmadığını öğreten ilkelerdir.
Hiç kimseyi suçlamamalısın. Eğer elinden geliyorsa, insanı
düzelt; gelmiyorsa sorunun kendisini; onu da yapamıyorsan, suçlamak neye yarar?
Çünkü hiçbir şey amaçsız yapılmamalı. Karşındaki sorun neyse, onun
üstünde odaklan, ister bir nesne, ister bir etkinlik, ister bir ahlak kuramı ya
da sözcüklerin anlamı olsun.
Yaşamını bir bütün olarak düşünüp kaygılanma. Geçmişte
başına gelen, gelecekte de gelecek olan birçok çeşitli sıkıntıyı hep bir arada
düşünme, karşına çıkacak her sıkıntı için kendi kendine şunu sor: “Bunda
dayanılmaz, katlanılmaz olan ne var?”. Yanıtın yüzünü kızartırdı!
Tanrılar ya güçlüdürler, ya değildirler. Güçlü değilseler,
niçin onlara yakarıyorsun? Eğer güçlüyseler, niçin, bütün bunlardan korkmama,
onları istememe, bunlardan ötürü üzülmeme yetisini sana bağışlamaları için
yakarmıyorsun onlara, belli bir şeyin olması ya da olmaması için yakaracak
yerde?
Ama her şeyden önce, birini sadakatsizlik ya da vefasızlıkla
suçladığında, dikkatini kendine çevir, çünkü suçun sende olduğu açıktır; bu
karakterde birinin sözünü tutacağına güvendiğin ya da birine bir iyilik ettiğin
zaman bunu karşılık beklemeksizin ve iyiliğinin meyvesini, salt o eylemi
yapmakla aldığın inancıyla yapmadığın için. Daha ne istiyorsun, dostum? İyilik
etmekle kendi doğana uygun olarak davranmış olman sana yetmiyor mu da, bir ödül
bekliyorsun karşılığında?
Hiç kimse senin içtenliksiz olduğunu ya da dürüst olmadığını
haklı olarak söyleyemesin; senin için buna benzer şeyler söyleyen kişi yalan
söylesin. Bu senin gücünün sınırları içindedir; senin dürüst ve içten olmanı
kim engelleyebilir? Artık böyle olamıyorsan yaşamayı sürdürmemeye karar
vermelisin; böyle olmamanı us da onaylamaz.
Birisi beni küçümseyecek mi? Varsın küçümsesin. Ama ben
kendi adıma kimsenin küçümsenecek bir şey yaptığımı ya da söylediğimi görmemesi
için özen gösteririm. Birisi benden nefret mi edecek? Varsın etsin. Ama ben
herkese karşı iyiliksever ve iyi niyetli olmayı sürdüreceğim, özellikle de o
kişiye hatasını göstermeye hazır olacağım; ama onu kınayarak ya da sabrımla ona
gösteriş yapmaksızın, içtenlikli ve sevecen bir biçimde yapacağım bunu,
“Sana dürüst
davranmak istiyorum” diyen kişi, nasıl da yozdur, nasıl da ikiyüzlüdür. Sen ne
yapıyorsun arkadaş? Bu sözlere ne gerek var? Gerçek kendiliğinden açıklığa
kavuşacak. Yüzünde yazmalı, sesinde yankılanmalı, gözlerinde parlamalı, tıpkı
sevilenin, sevenin gözlerinde her şeyi hemen okuması gibi.
sen kendin de sık sık yanlış yapıyorsun, tıpkı ötekiler
gibisin; bazı yanlışlardan kaçındığın doğruysa da, gene de bu yanlışlara
eğilimin var; ödleklik, başkaları ne der korkusu ya da bu tür başka bir
kötülükten ötürü çekiniyorsun yanlış yapmaktan.
Öfke ve üzüntü, bize, bizi öfkelendiren ya da üzen şeylerin
kendilerinden çok daha fazla zararverir.
İyilik; sahici ve yapmacıklıktan ya da iki yüzlülükten uzak
olduğunda, alt edilmezdir. İnsanların en küstahı bile; ona karşı iyi niyetli
olmayı sürdürürsen, uygun olduğunda, sana zarar vermeye çalıştığı anda ona
yanlışını dingince gösterebilirsen, ne kötülük yapabilir sana? “Hayır,
İyilik; sahici ve yapmacıklıktan ya da iki yüzlülükten uzak
olduğunda, alt edilmezdir. İnsanların en küstahı bile; ona karşı iyi niyetli
olmayı sürdürürsen, uygun olduğunda, sana zarar vermeye çalıştığı anda ona
yanlışını dingince gösterebilirsen, ne kötülük yapabilir sana?
Epiktetos, insanın kendi çocuğunu öperken, kendi kendine
şöyle demesi gerektiğini söylüyordu: “Belki de yarın öleceksin.” “Ama bunlar
uğursuzluk getiren sözler.” “Hiç de değil,” diye yanıtladı Epiktetos, “Bunlar
yalnızca doğal bir olayı dile getiren sözcükler; yoksa başakların biçildiğini
söylemek de uğursuzluk getirirdi.”
“dairesel
yalnıızlıığğıın tadıınıı ççııkaran yusyuvarlak bir küüre” yapabilirsen,
yalnızca yaşamakta olduğun anı, yani şimdiki zamanı yaşamak için çaba
harcarsan, geri kalan zamanını ölünceye dek dinginlik ve sevecenlikle, içinde
barınan koruyucu ruhla barış içinde geçirebilirsin.
Başaracağını sanmadığın şeyleri de yap. Çünkü sol el de,
alıştırma yapmadığı için başka her şeyde yetersiz olmasına karşın, sürekli
alıştırma sayesinde dizginleri sağ elden daha güçlü kavrar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder