11 Eylül 2019 Çarşamba

Bir Ömür Nasıl Yaşanmalı


Bir Ömür Tarihle Yaşanır mı?

 

İlber hocamın kitabına açıkça bir gönderme var. Evet, selam çakmışlar. Ha ha.

 

Bir ömür nasıl yaşanmalı’yı aklıma getiren şey Prosper Merimee’nin Carmen’i oldu. İlk başta kadınlar hakkında bir takım tespitler olarak baktığım kitaba bir anda istemsizce bambaşka bir gözlükle bakmıştım. Bu, aşkından her şeyi berbat eden bir adamın hikayesi miydi yoksa hayatını mükemmel bir şekilde yaşayan Carmen’in hikayesi miydi? Evet, kitabın adı Carmen olabilir ancak hikayeyi anlatan kişi Carmen olmadığı için ilk başta kitaba böyle bir perspektiften bakmak zorlaşıyor. Ancak bir noktada adamın düştüğü iğrenç çukuru görüyorsunuz. Ve onu oraya düşüren kişi Carmen değil. Evet, Carmen’le alakası yok bunun; bu tamamen kendi sorumluluğu. Ancak adam ve ahmaklıkları bizi asıl ilgilendiren şey değil. Bizi asıl ilgilendiren Carmen ve onun mükemmel yaşamı.

 

Carmen aşığına hiçbir zaman yalan söylemiyor. Başkasını sevdiğini bile açıkça söylüyor. Ben özgürüm diyor ve bu açıdan hiçbir taviz vermiyor. Hatta öyle ki beni öldürmeye hakkın var ama ben seni sevmiyorum artık diyor. Ahlaksız birisinden, sürekli birilerini dolandıran birisinden beklenemeyecek bir laf değil mi. Ancak ahlaklı ve özgür bir birey olmanın önemini gözler önüne seriyor. Hırsızlık yapacağı kişileri zenginlerden seçiyor.

 

Bir özgürlük hikayesi. Bir nasıl yaşanılmalı öyküsü. Ya da bunu ben çıkarıyorum kafamdan. Buna mı ihtiyacım var acaba şuan. Nasıl yaşanmalı? Heyecan lazım ancak heyecan azalıyor. İsteklerimizi gerçekleştirmeyen sevgilimize kızmamızın haksızlığını kanıtlayan hikayedir Carmen. Budur. Özgür birey olmanın önemidir. Kimse üzerinde tahakküm kurmamak gerektiğini bize anlatır. Birisinin üzerinde tahakküm kurmaya çalışıldığında asıl tahakküm kurulanın kendimiz olduğunu anladığımız öyküdür bu.

 

Ne diyor aşığımız. Bana defol dediğinde, çekip gidemedim. Ha ha. Acizliğe bak. Benim ol diye sürekli ısrar ediyor ve Carmen de sürekli onun olduğunu anlatıyor ancak adam buna inanmıyor ve sürekli bir tahakküm kurma çabası içinde direnip duruyor. Carmen de kural koyuyorsan şunu bil ki ben o kuralı yıkacağım diyor. İşte bu. Bu, olması gereken özgürlük. Özgürlük budur lan işte. Bağırmak istiyorum.

 

Aşk, ıstırap veya hüzün değil. Özgürlük. Gerçekleri yüreklilikle, kaybetmeyi bilen bir yüreklilikle -yani zorbaca bir yüreklilikle değil- söylemeyi bilmenin önemidir bu. Bu hem kişisel ahlaktır hem de kişisel özgürlük duygusudur. Kendimize açıklayabileceğimiz eylemlerimiz için şart koştuğumuz iki ilke. Özgürlük ve ahlak. Sadece kendi özgürlüğümüzü gözetmek değil. İnsanların da özgür olduklarını bilmek. Ve onların da hayatlarında her şeyi yapmaya hakları olduklarını bilmek. Sizi kahretse bile bunu kabul etmek. İşte budur. Yıkılmayan adamın da dediği gibi: Gözlerime mil çekerim, yüreğimi dağlarım, adını bir daha anmam, ara sıra ağlarım, ama asla yıkılmam. İşte bu lan! Arka planda State of siege 2 açılmalı bu satırlar okunurken. Evet.

 

Aptal çocuk, ben şeytanım, benim peşimi bırak, senin hayatını rezil ederim ben. Bunu kim söyleyebilir ki? Ancak ve ancak özgür ve ahlaklı birisi söyleyebilir. Seni seviyorum, sen de beni seviyorsun ancak beni bırakmalısın çünkü tehlikeliyim. İşte bu. Bu gerçeklerin yiğitçe söylenmesi. Kaybedecek çok büyük şeylerin olmasına rağmen doğruları söylemek. Kaybetmekten korkmamak. Açıkça benim hayatımın kuralları var demek bu.

 

İnsan şeytanlara inanmaz, ancak ve ancak faust gibi ahlaklı bir şeytana inanır insan. Kendi kuralları olan ve bunları asla çiğnemeyecek bir şeytana. Bu şeytan kendi dünyasını kurmuştur çünkü tanrıya gereksinimi yoktur onun. Tanrıyı arayanlar artık onu bulabilirler. Ve bir tanrı da bir başka tanrıyı arayabilir elbette. Ölümlülerle de birlikte oluyor diye tanrıları kaçırması gerekmez tanrının. Tanrılık, bir dünya yaratma mesleğidir.

 

Bir haydutun yanında sıkılmaz insan. Ama bir haydutun bile sıkılmamasını sağlayan Carmen’dir. Yaşamayı bilir. İnsanlara göre değil. Kendine göre yaşamayı bilir. O an eğleniyorsa eğlenir, sıkılıyorsa sıkılır. Kimsenin ne düşündüğü umurunda değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder