3 Eylül 2019 Salı

Tragedya, Dionysos ve Apollon


Bilime, sanatçının gözlüğüyle; sanata, yaşamın gözlüğüyle bakmak.

 

Tragedya, acıya duyulan bir istek. Acının kutsanması olarak çıkıyor. Dionysos.

 

Yunanlar genç, zengin ve trajedi istiyorlarken kötümserdiler. Öte yandan çözülme ve zayıflama dönemlerinde daha iyimser, yüzeysel, tiyatrocu, mantıkçı yani daha neşeli ve daha bilimsel oldular.

 

Yaşamın gözlüğüyle bakılırsa ne anlama gelir ahlak?

 

Öteki dünya istemi aynı zamanda şimdiki dünyadan daha başka bir dünya istemidir. Yani bu dünyadan tiksinme ve bıkkınlıktır.

 

Öteki dünya istemine, dünya yorgunluğuna karşı bir öğreti: Dionysosçuluk.

 

Dünyanın ve yaşamın asla gerçek bir tatmin ve doyum veremeyeceğini, bu yüzden tüm bağlılığımızın değersiz olduğunu söylüyordu pesimistler. Ama nasıl da farklı konuşuyordu Dionysos benimle.

 

Dünyadaki avuntu sanatını öğrenmeli tüm pesimistler. Gülmeyi öğrenmeli. Bunu söyler Dionysos. Böyle söyledi Zerdüşt: Bu gülenlerin tacını, bu gül çelengi tacı; ben taktım bu tacı kendime, ben kutsadım kahkahamı. Bunu yapacak kadar güçlü başka birini bulamadım.

 

Bir düş bu! Bu düşü görmeye devam etmek istiyorum.

 

Dionysosçulukla insanla insan hatta doğa ile insan arasındaki bağ da yeniden kurulur.

 

Dionysosça heyecanlar, ya uyuşturucu içkinin etkisiyle ya da ilkbaharın muazzam yakınlaşması sayesinde uyanır der kadim halklar. Deneyimsiz kalın kafalılar ise esrik Dionysosçulara bakıp kendilerinin sağlıklı olduğunu ancak Dionysosçuların hasta olduklarını söylerler. Dionysosçuların kor gibi yanan yaşamı önlerinden geçtiğinde, kendilerinin sağlığının ne denli ceset rengi ve hortlak görünümlü olduğunun farkına varmazlar.

 

Doğanın içindekileri taklittir bir yerde sanat. Düş olarak Apollon, esriklik olarak da Dionysos. Veya her ikisi olarak Yunan tragedyası.

 

Apollon, ölçülülük. Dionysos işe aşırılık. Yani tam zıttı birbirlerinin. Ancak şu işe bakın, Apollon, Dionysos olmadan yaşayamıyordu.

 

Dionysosçu tragedya: Yaşamın, şeylerin temelinde görünüşlerin tüm değişimlerine karşın sarsılmaz derecede güçlü ve zevkli olduğu yönündeki avuntu. Her gerçek tragedya bu hislerle gönderir bizi evimize.

 

Sanatçı, neden gücünü sadece sayısından alan bir topluluğun onayına ihtiyaç duysun ve bunu önemsesin ki? Sanatçı, bu kitlenin her birinden daha yetenekli olduğunu duyumsuyorsa ve bunu biliyorsa nasıl olur da onlara söz hakkı tanır?

 

Tragedyanın etkisi asla epik gerilime ve nelerin olup biteceğinin çekici belirsizliğine dayanmıyordu. Daha çok baş kahramanın tutkusunun kabardığı lirik sahnelere dayanıyordu. Her şey eyleme değil, duygulara hazırlıyordu. Duyguya hazırlamayan ne varsa aşağılık kabul ediliyordu.

 

Faydacılık ilk olarak Sokrates’le başladı. Zevk için yapılan şeyleri lanetledi.

 

Dionysos ve Apollon birbirinin dilleriyle konuşmalı. Esriklik ve kusursuz güzellik.

 

Beethoven ve Shakespear ile eğlenebilen bir insanla hala iletişim kurulabilir mi?

 

Hiçbir dönemde sanattan bu kadar çok bahsedilip sanat hakkında bu kadar az söz edilmiş değildir.

 

Yunan tragedyası Apollon ve Dionysos’un birbirinden kopmasıyla çöktü.

 

Şunu da söyle ama ey yabancı: Ne kadar acı çekmesi gerekmişti bu halkın, bu kadar güzel olabilmek için. Hadi şimdi tragedyaya gel ve iki tanrının tapınağına kurban ver.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder