Kendime Düşünceleri
Unutmak
Bir trajediden
bahsedeceğiz bugün. O denli üzücü ki oturup saatlerce ağlayabilirim bunun için.
Evet. Konumuz kendi oluşturduğun, bulduğun ve gerçekten de dehşet şekilde sana
yararı olan düşüncelerini unutmak. Lanet olsun. Hayır, ağlamıyorum sadece biraz
duygulandım.
Bu o denli üzücü ki
insana kendisini hem aptal hissettirirken hem de zeki hissettirebiliyor. Zeki
hissettirme sebebi zaten şuanda unutulan düşünceyi bulan kişinin biz olmamız.
Bu bize faydalı bir düşünce bulduğumuz için zeki hissettiriyor. Ancak kazın
diğer ayağına baktığımız zaman da tam bir aptal olduğumuzu hissediyoruz. Nasıl
bir insan sadece ve sadece kendisinin düşündüğü, bulduğu, uyguladığı ve fayda
gördüğü bir düşünceyi; hatta ve hatta hayatını değiştiren düşünceyi unutabilir.
Tanrı demek istiyorum kendime. O kadar bile ileri gidebilirim. Bilmeyenler için
söyleyeyim: Tanrı bir küfürdür bizde. Evet.
Ne yaparsan yap en
iyisini sen biliyormuşsun gibi yap ve ben dünyaları yaratmış bir filim sense
cılız bir dere. Bu kadar ulan. Bunu nasıl unutabilir ki insan. Ancak unutuluyor
işte. Hatta 3-4 ayda bir kere bile aklına gelmeyebiliyor. Gördüğü ilk çıkışta
yıllardır kazdığı tünelden çıkıp o tünelde edindiği tüm tecrübelerini unutan
bir adam gibiyiz. Evet, tünelden çıktık ama tekrar tünele girebiliriz. Bu çok
açık. Ne demek tünelde edindiğin tecrübelerin hepsini yok saymak. Bu bir
eblehlik. Evet.
Şuanda bu yazının
başlığını değiştirip ‘’kendi düşüncelerini unutmak’’ yerine ‘’kendime
düşünceleri unutmak’’ yapmaya karar verdim. Hem Marcus Aurelius’a bir gönderme
yapacağız. Hem yazıya başlama amacımızı hatırlatacak bize ki bu amaç wp’dan
kendime gönderdiğim yazıları birleştirme amaçlı bir yazıydı. Ve en önemlisi de
başta bahsettiğim trajediye bir gönderme yapacak. Kendime düşünceler. Ama yine
unutulacak düşünceler belki de. Hatta kendi düşüncelerini unutmanın acısını
düşündüğünü de unutmak. Ha ha.
‘’Fazla bıkkınlığın,
keyifsizliğin, can sıkıntısının – dostlar, kitaplar, ödevler, tutkular
içermeyen bir yalnızlığı beraberinde getirmesi gereken tüm bunların – ödülü
olarak, kendine ve doğaya en derin dönüş için çeyrek saatler alınır. Can
sıkıntısından tamamen kaçan, kendisinden de kaçmaktadır: en içteki pınarından
çağlayan en güçlü ferahlatıcı suyu asla içemeyecektir.’’
‘’Gizemler öğretisinde
acı kutsaldır: ‘’doğuran kadının sancıları’’ genel olarak acıyı kutsallaştırır.
Oluş ve büyüme adına ne varsa acıyı gerektirir. Yaratma zevki olması için,
yaşama istencinin kendini sonsuza dek olumlaması için ‘’doğuran kadının çektiği
sancının’’ da sonsuza dek var olması gerekir. Tüm bu anlamlara gelir Dionysos
sözcüğü.’’
‘’Tragedya, Helenlerde
Schopenhauer’in anladığı gibi bir kötümserliği kanıtlamaktan çok uzaktır. Böyle
bir kötümserliğin kesin reddedilişi ve karşı mercii olarak kabul edilebilir
ancak. En tuhaf ve en sert sorunlar karşısında bile yaşama evet demek; yaşamın
en üstün tiplerinin kurban oluşunda, kendi tükenmezliğinden sevinç duyan yaşama
istenci – buna Dionysos’ça dedim ben, bunu keşfettim. Korkudan ve acımadan
kurtulmak için değil, kendini, tehlikeli bir duygulanımdan, onu şiddetle
boşaltarak arındırmak için değil: tersine, korkunun ve acımanın ötesinde,
bizzat oluşun bengi hazzı olmak, yok etme hazzını da içinde barındıran o haz.
‘’
‘’Türk aydını, dış
dinamiğe aşırı önem ve ağırlık veriyor. Kendisini anlamayı dışarıdan tutulan
bir aynada arıyor, kendisini kanıtlamayı dışarıda basılmış bir yazıda buluyor,
kendisini düşünmeye dışarıda telaffuz edilmiş bir sözle başlıyor, dışarıda eli
sıkılmamış bir yurttaşını ‘’adam’’ yerine koymuyor; bütün çirkinlikleri ve
bütün güzellikleri dışarıdan bekliyor.’’ Şimdi bu metindeki Türk aydınını çıkar
ve onun yerine kendi adını koy ve tekrar oku bakalım.
‘’Düşüncenin de dans
etmenin gerektirdiği gibi, bir tür dans etmek olarak öğrenilmeyi
gerektirdiğinin . Tinsel alandaki hafif ayakların tüm kaslara zerk ettiği o
ince ürpertiyi, kendi deneyiminden bilen var mı hala?’’
‘’Her biçimde dans etmek,
seçkin eğitimin dışında tutulamaz, ayaklarla, kavramlarla, sözcüklerle dans
edebilmek; kalemle de dans edebilmek gerektiğini söylememe gerek var mı hala –
yazmayı öğrenmek gerektiğini?’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder