8 Ekim 2019 Salı

Kendime Düşünceleri Unutmak


Kendime Düşünceleri Unutmak

 

Bir trajediden bahsedeceğiz bugün. O denli üzücü ki oturup saatlerce ağlayabilirim bunun için. Evet. Konumuz kendi oluşturduğun, bulduğun ve gerçekten de dehşet şekilde sana yararı olan düşüncelerini unutmak. Lanet olsun. Hayır, ağlamıyorum sadece biraz duygulandım.

 

Bu o denli üzücü ki insana kendisini hem aptal hissettirirken hem de zeki hissettirebiliyor. Zeki hissettirme sebebi zaten şuanda unutulan düşünceyi bulan kişinin biz olmamız. Bu bize faydalı bir düşünce bulduğumuz için zeki hissettiriyor. Ancak kazın diğer ayağına baktığımız zaman da tam bir aptal olduğumuzu hissediyoruz. Nasıl bir insan sadece ve sadece kendisinin düşündüğü, bulduğu, uyguladığı ve fayda gördüğü bir düşünceyi; hatta ve hatta hayatını değiştiren düşünceyi unutabilir. Tanrı demek istiyorum kendime. O kadar bile ileri gidebilirim. Bilmeyenler için söyleyeyim: Tanrı bir küfürdür bizde. Evet.

 

Ne yaparsan yap en iyisini sen biliyormuşsun gibi yap ve ben dünyaları yaratmış bir filim sense cılız bir dere. Bu kadar ulan. Bunu nasıl unutabilir ki insan. Ancak unutuluyor işte. Hatta 3-4 ayda bir kere bile aklına gelmeyebiliyor. Gördüğü ilk çıkışta yıllardır kazdığı tünelden çıkıp o tünelde edindiği tüm tecrübelerini unutan bir adam gibiyiz. Evet, tünelden çıktık ama tekrar tünele girebiliriz. Bu çok açık. Ne demek tünelde edindiğin tecrübelerin hepsini yok saymak. Bu bir eblehlik. Evet.

 

Şuanda bu yazının başlığını değiştirip ‘’kendi düşüncelerini unutmak’’ yerine ‘’kendime düşünceleri unutmak’’ yapmaya karar verdim. Hem Marcus Aurelius’a bir gönderme yapacağız. Hem yazıya başlama amacımızı hatırlatacak bize ki bu amaç wp’dan kendime gönderdiğim yazıları birleştirme amaçlı bir yazıydı. Ve en önemlisi de başta bahsettiğim trajediye bir gönderme yapacak. Kendime düşünceler. Ama yine unutulacak düşünceler belki de. Hatta kendi düşüncelerini unutmanın acısını düşündüğünü de unutmak. Ha ha.

 

‘’Fazla bıkkınlığın, keyifsizliğin, can sıkıntısının – dostlar, kitaplar, ödevler, tutkular içermeyen bir yalnızlığı beraberinde getirmesi gereken tüm bunların – ödülü olarak, kendine ve doğaya en derin dönüş için çeyrek saatler alınır. Can sıkıntısından tamamen kaçan, kendisinden de kaçmaktadır: en içteki pınarından çağlayan en güçlü ferahlatıcı suyu asla içemeyecektir.’’

 

‘’Gizemler öğretisinde acı kutsaldır: ‘’doğuran kadının sancıları’’ genel olarak acıyı kutsallaştırır. Oluş ve büyüme adına ne varsa acıyı gerektirir. Yaratma zevki olması için, yaşama istencinin kendini sonsuza dek olumlaması için ‘’doğuran kadının çektiği sancının’’ da sonsuza dek var olması gerekir. Tüm bu anlamlara gelir Dionysos sözcüğü.’’

 

‘’Tragedya, Helenlerde Schopenhauer’in anladığı gibi bir kötümserliği kanıtlamaktan çok uzaktır. Böyle bir kötümserliğin kesin reddedilişi ve karşı mercii olarak kabul edilebilir ancak. En tuhaf ve en sert sorunlar karşısında bile yaşama evet demek; yaşamın en üstün tiplerinin kurban oluşunda, kendi tükenmezliğinden sevinç duyan yaşama istenci – buna Dionysos’ça dedim ben, bunu keşfettim. Korkudan ve acımadan kurtulmak için değil, kendini, tehlikeli bir duygulanımdan, onu şiddetle boşaltarak arındırmak için değil: tersine, korkunun ve acımanın ötesinde, bizzat oluşun bengi hazzı olmak, yok etme hazzını da içinde barındıran o haz. ‘’

 

‘’Türk aydını, dış dinamiğe aşırı önem ve ağırlık veriyor. Kendisini anlamayı dışarıdan tutulan bir aynada arıyor, kendisini kanıtlamayı dışarıda basılmış bir yazıda buluyor, kendisini düşünmeye dışarıda telaffuz edilmiş bir sözle başlıyor, dışarıda eli sıkılmamış bir yurttaşını ‘’adam’’ yerine koymuyor; bütün çirkinlikleri ve bütün güzellikleri dışarıdan bekliyor.’’ Şimdi bu metindeki Türk aydınını çıkar ve onun yerine kendi adını koy ve tekrar oku bakalım.

 

‘’Düşüncenin de dans etmenin gerektirdiği gibi, bir tür dans etmek olarak öğrenilmeyi gerektirdiğinin . Tinsel alandaki hafif ayakların tüm kaslara zerk ettiği o ince ürpertiyi, kendi deneyiminden bilen var mı hala?’’

 

‘’Her biçimde dans etmek, seçkin eğitimin dışında tutulamaz, ayaklarla, kavramlarla, sözcüklerle dans edebilmek; kalemle de dans edebilmek gerektiğini söylememe gerek var mı hala – yazmayı öğrenmek gerektiğini?’’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder