12 Ekim 2019 Cumartesi

Teori vs Pratik


Bir fikir sahibi olmak ve bu fikri yaşamının içinde yoğun bir şekilde hissetmek. Yani sadece teorik olarak değil pratik olarak da o fikri benimsemek. Bu, anlatması çok zor bir konu. Ancak şöyle söyleyebilirim; evrim teorisine inanıyorsundur ama hala aklında ulan nasıl olacak bu değişimler diyorsundur. Ama aynı zamanda da evrimin doğru olduğuna fikirsel olarak yani teoride gerçekten hiçbir şüphe olmadan inanıyorsundur. Bu senin teorik dünyandadır. Ama pratik dünyan senin buna inanmana izin vermez. İnandığını söylemene izin verir ama inanmak ve benimsemek elinde değildir. Kuantum teorisini anlamak gibi bir durum. Madde, karşı madde evet. Ama pratik dünyada durumlar aynı olmuyor. Aklına bile gelmiyor belki de bu durum.

 

Komünizm istiyorsun ama olay pratiğe gelince bir evim olsun, sokakta sürekli müzik çalmasın, özel alanım olsun diyorsundur ama her ortamda da kapitalizme lanet ediyorsun. Teorik dünyanda komünist, sosyalistsin ancak pratik dünyada şüpheye yer vermeyecek derecede kapitalistsindir ve bu durumdan oldukça memnunsun.

 

Teori dünyanda çok entelektüel bir adamsındır birçok kitap okumuşusundur. Halkın şiveli konuşmaları sana hoş gelmez. Küfürden nefret edersin. Ancak durum pratiğe geldiği zaman, yani düşünceden uygulamaya geçtiği zaman olay. Okuduğun kitapların hiçbirisini hatırlamazsın belki içlerinden bir iki cümle eklersin konuşmalarına. Ama pratik olarak etkisizdir yine de. Şiven olmamasına rağmen arada ağzından şiveli konuşma kalıpları kaçar gider ve bu hoşuna da gider. Küfür zaten hak getire. Habire ona orospu çocuğu buna piç kurusu diye söversin ve rahatsız da olmazsın bundan.

 

Tüm bu olaylarda bahsedilen şey eylemlerimizle teorik olarak kafamızda kurduğumuz ‘’olması gereken dünya’’mızın sürekli bir çatışmasıdır. Ya kafamızda kurduğumuzu teorik dünyamız fazlaca abartılı veya bunları kafamızda kursak bile gerçekleşeceğine inanmıyoruz, sadece bunları düşünmek bize mutluluk veriyor. Bir çocuğun küçükken süper kahraman olduğunu düşünmesi gibi. O hayalle yaşamak ona yeter. O demir adamdır artık. Kimse ona dokunamaz bile. Ama tek başınayken demir adamdır. Bir başkası ortama girdiğinde zırhı etkisiz hale gelir. Yani kral çıplak olur. İşte bizim de teori dünyamız yani aslında öyle olsa süper olur diye düşündüğümüz ama asla gerçekleştirmediğimiz hatta ve hatta gerçekleştirmek için hiç çaba sarf etmediğimiz tüm o kurgularımız da bir çocuğun süper kahraman olmak hayalleriyle eşdeğerdir. Yani bir nevi kendini olumlama olarak ortaya çıktığını söyleyebiliyorum.

 

İnsan yalnız kalabilen bir varlık. Yalnız kalması zor olsa bile. Yalnız kalmaya alıştıktan sonra yalnızlık kadar rahat etiği hiçbir alan kalmıyor insanın. Neden?

 

Az önce bahsettiğimiz pratik ve teorik dünya arasındaki çatışmayı yaşamadığı veya minimum düzeyde yaşadığı için. Yalnızken kendisinin mutlu olduğunu söylüyordur. Doğrudur da. Ama neden mutludur? Çünkü kendine taktığı demir adam zırhını çıkaracak kimse yoktur artık. Kral çıplak değildir. Kral, demir adamdır ve bunun aksini söyleyebilecek kimse de yoktur. Demir adam zırhını çıkarmak zorunda kalmadığı için de mutludur yalnız kişi.

 

Yalnız kişi yalnızlığına devam ettiğinde ise bir noktadan sonra giydiği zırhı başkalarının yanında da giymeye devam eder. Kendisi demir adamdır, evet bu harika ancak başkaları ona baktığında sadece ve sadece don kişot’u görecektir. Ve bununla eğleneceklerdir. Ve bizim don kişot, bir noktadan sonra buna da alışacak ve uyumlanacaktır. Hiç umursamadan demir adam olmaya devam edecektir. Sağa sola ateş etmeden sadece zırhıyla yürüyen bir demir adam olacaktır ama. İşte bu noktada, yani don kişot olarak görünmeyecek bir demir adam, zırhını insanlardan gizleyen bir demir adam, gerçekten insanların arasında da mutlu olacaktır.

 

Kendi teorik dünyasını pratiğe de geçirebilmiştir artık. Ancak bunu yapmak için geçtiği yollar gerçekten zahmetli olmuştur. Kendi teori dünyasını pratiğe de geçirebilmesinin en önemli sebebi ise gerçekten kendi yarattığı teoriye inanmış olmasıdır. Kendi teorik dünyasını yalnızken bile olsa hiçbir gedik olmayacak şekilde gerçeğe çevirmiştir. Yalnızken yapması mühimdir bunu çünkü yalnızken bunu bozabilecek hiç kimse yoktur ortada. Yani teorisini sadece kendisi bozabilir ve düzeltebilir. İşte düzelttiği vakit, hem elinde harika bir teori dünyası kalmış olacak hem de bunu tek başına pratiğe koyduğu için etrafında insanlar olduğu zaman da bunu uygulayabilecek. Ne kadar insanlar onu ilk başta don kişot olarak görecek olsa da. İnsanlara, kendi mücadelesini anlattıkça insanlar böyle bir düşünsel zeminden mahrum olduklarını anlayacak ve ona saygı duymaya başlayacaklardır. Hatta ve hatta don kişot olarak gördükleri kişiye imtinala bakarak kendi demir adam zırhlarını da o kişiye kafalarında giydireceklerdir. Kendi teori dünyalarındaki kişiyle bağdaştıracaklardır onu.

 

İnsanın kendi teorik dünyasının pratiğe uyumunun evrelerini anlattık. Şimdi geriye nasıl bir teorik dünyanın kurulması gerektiği kalıyor. Öncelikle kant ahlakı olmalı ancak tek başına yetmez aynı zamanda Nietzsche’nin de ahlak anlayışını eklemeliyiz buna. Bir duruş, kaybetmekten korkmayan bir yaklaşım, faydacılıktan tiksinen bir yapı, ödül için küçülmemek, kendine güvenmeyi öğrenmek, Beethoven gibi sağır olmak, kendi köprünün kazanacağını bilmek, sanatçı olmak, değer oluşturmak yani rozet takmak, tahakküm karşıtı olmak vs…

 

Bu gibi teorik dünyasında yaşayıp da her hareketini buna göre düzenleyen bir insanın karşısında kimse duramaz ama daha da önemlisi bu insan, kendisini tanıyordur artık. Asla ve asla savrulmaz. Asla ve asla yanlış bir şey yapmaz, yapsa bile neden yanlış olduğunu anlar ve düzeltir. Onun kusursuz teori dünyasında yanlışa yer yoktur. Ve onun pratik dünyası da teorik dünyasıyla aynı olduğu için onun pratik dünyasında da yanlışa yer yoktur.

 

İşte bu nokta önemli. Hepimizin teorik dünyası vardır ama hiçbirimiz onu pratik dünyamızla uyumlayamaya çabalamayız hatta pratik dünyaya uyumlamayı da geçiyorum kendimizle bile uyumlamayız onu. Çünkü ‘’gerçekleşmeyecek bir düşünce işte’’ ve ‘’arada bir sızlanmamız için bir fırsat daha’’ olarak görürüz onları ama aslında yapmamız gereken teorik dünyamızı ilk başta bizim uygulamamızdır. Böyle de yaşanır, hatta asıl böyle yaşanır diyebilmemizdir.

 

Teorik dünyamızı yaşamaya başlamamız için yalnız kalmak ise en güzel ortam olur elbette.

 

 Yalnızlığına dön dostum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder