Bir fikir sahibi olmak ve
bu fikri yaşamının içinde yoğun bir şekilde hissetmek. Yani sadece teorik
olarak değil pratik olarak da o fikri benimsemek. Bu, anlatması çok zor bir
konu. Ancak şöyle söyleyebilirim; evrim teorisine inanıyorsundur ama hala aklında
ulan nasıl olacak bu değişimler diyorsundur. Ama aynı zamanda da evrimin doğru
olduğuna fikirsel olarak yani teoride gerçekten hiçbir şüphe olmadan
inanıyorsundur. Bu senin teorik dünyandadır. Ama pratik dünyan senin buna
inanmana izin vermez. İnandığını söylemene izin verir ama inanmak ve benimsemek
elinde değildir. Kuantum teorisini anlamak gibi bir durum. Madde, karşı madde
evet. Ama pratik dünyada durumlar aynı olmuyor. Aklına bile gelmiyor belki de
bu durum.
Komünizm istiyorsun ama
olay pratiğe gelince bir evim olsun, sokakta sürekli müzik çalmasın, özel
alanım olsun diyorsundur ama her ortamda da kapitalizme lanet ediyorsun. Teorik
dünyanda komünist, sosyalistsin ancak pratik dünyada şüpheye yer vermeyecek
derecede kapitalistsindir ve bu durumdan oldukça memnunsun.
Teori dünyanda çok
entelektüel bir adamsındır birçok kitap okumuşusundur. Halkın şiveli
konuşmaları sana hoş gelmez. Küfürden nefret edersin. Ancak durum pratiğe
geldiği zaman, yani düşünceden uygulamaya geçtiği zaman olay. Okuduğun kitapların
hiçbirisini hatırlamazsın belki içlerinden bir iki cümle eklersin
konuşmalarına. Ama pratik olarak etkisizdir yine de. Şiven olmamasına rağmen
arada ağzından şiveli konuşma kalıpları kaçar gider ve bu hoşuna da gider.
Küfür zaten hak getire. Habire ona orospu çocuğu buna piç kurusu diye söversin
ve rahatsız da olmazsın bundan.
Tüm bu olaylarda
bahsedilen şey eylemlerimizle teorik olarak kafamızda kurduğumuz ‘’olması
gereken dünya’’mızın sürekli bir çatışmasıdır. Ya kafamızda kurduğumuzu teorik
dünyamız fazlaca abartılı veya bunları kafamızda kursak bile gerçekleşeceğine
inanmıyoruz, sadece bunları düşünmek bize mutluluk veriyor. Bir çocuğun
küçükken süper kahraman olduğunu düşünmesi gibi. O hayalle yaşamak ona yeter. O
demir adamdır artık. Kimse ona dokunamaz bile. Ama tek başınayken demir
adamdır. Bir başkası ortama girdiğinde zırhı etkisiz hale gelir. Yani kral
çıplak olur. İşte bizim de teori dünyamız yani aslında öyle olsa süper olur
diye düşündüğümüz ama asla gerçekleştirmediğimiz hatta ve hatta gerçekleştirmek
için hiç çaba sarf etmediğimiz tüm o kurgularımız da bir çocuğun süper kahraman
olmak hayalleriyle eşdeğerdir. Yani bir nevi kendini olumlama olarak ortaya
çıktığını söyleyebiliyorum.
İnsan yalnız kalabilen
bir varlık. Yalnız kalması zor olsa bile. Yalnız kalmaya alıştıktan sonra
yalnızlık kadar rahat etiği hiçbir alan kalmıyor insanın. Neden?
Az önce bahsettiğimiz
pratik ve teorik dünya arasındaki çatışmayı yaşamadığı veya minimum düzeyde
yaşadığı için. Yalnızken kendisinin mutlu olduğunu söylüyordur. Doğrudur da.
Ama neden mutludur? Çünkü kendine taktığı demir adam zırhını çıkaracak kimse
yoktur artık. Kral çıplak değildir. Kral, demir adamdır ve bunun aksini
söyleyebilecek kimse de yoktur. Demir adam zırhını çıkarmak zorunda kalmadığı
için de mutludur yalnız kişi.
Yalnız kişi yalnızlığına
devam ettiğinde ise bir noktadan sonra giydiği zırhı başkalarının yanında da
giymeye devam eder. Kendisi demir adamdır, evet bu harika ancak başkaları ona
baktığında sadece ve sadece don kişot’u görecektir. Ve bununla eğleneceklerdir.
Ve bizim don kişot, bir noktadan sonra buna da alışacak ve uyumlanacaktır. Hiç
umursamadan demir adam olmaya devam edecektir. Sağa sola ateş etmeden sadece
zırhıyla yürüyen bir demir adam olacaktır ama. İşte bu noktada, yani don kişot
olarak görünmeyecek bir demir adam, zırhını insanlardan gizleyen bir demir
adam, gerçekten insanların arasında da mutlu olacaktır.
Kendi teorik dünyasını
pratiğe de geçirebilmiştir artık. Ancak bunu yapmak için geçtiği yollar
gerçekten zahmetli olmuştur. Kendi teori dünyasını pratiğe de geçirebilmesinin
en önemli sebebi ise gerçekten kendi yarattığı teoriye inanmış olmasıdır. Kendi
teorik dünyasını yalnızken bile olsa hiçbir gedik olmayacak şekilde gerçeğe
çevirmiştir. Yalnızken yapması mühimdir bunu çünkü yalnızken bunu bozabilecek
hiç kimse yoktur ortada. Yani teorisini sadece kendisi bozabilir ve
düzeltebilir. İşte düzelttiği vakit, hem elinde harika bir teori dünyası kalmış
olacak hem de bunu tek başına pratiğe koyduğu için etrafında insanlar olduğu
zaman da bunu uygulayabilecek. Ne kadar insanlar onu ilk başta don kişot olarak
görecek olsa da. İnsanlara, kendi mücadelesini anlattıkça insanlar böyle bir
düşünsel zeminden mahrum olduklarını anlayacak ve ona saygı duymaya
başlayacaklardır. Hatta ve hatta don kişot olarak gördükleri kişiye imtinala
bakarak kendi demir adam zırhlarını da o kişiye kafalarında giydireceklerdir.
Kendi teori dünyalarındaki kişiyle bağdaştıracaklardır onu.
İnsanın kendi teorik
dünyasının pratiğe uyumunun evrelerini anlattık. Şimdi geriye nasıl bir teorik
dünyanın kurulması gerektiği kalıyor. Öncelikle kant ahlakı olmalı ancak tek
başına yetmez aynı zamanda Nietzsche’nin de ahlak anlayışını eklemeliyiz buna.
Bir duruş, kaybetmekten korkmayan bir yaklaşım, faydacılıktan tiksinen bir
yapı, ödül için küçülmemek, kendine güvenmeyi öğrenmek, Beethoven gibi sağır
olmak, kendi köprünün kazanacağını bilmek, sanatçı olmak, değer oluşturmak yani
rozet takmak, tahakküm karşıtı olmak vs…
Bu gibi teorik dünyasında
yaşayıp da her hareketini buna göre düzenleyen bir insanın karşısında kimse
duramaz ama daha da önemlisi bu insan, kendisini tanıyordur artık. Asla ve asla
savrulmaz. Asla ve asla yanlış bir şey yapmaz, yapsa bile neden yanlış olduğunu
anlar ve düzeltir. Onun kusursuz teori dünyasında yanlışa yer yoktur. Ve onun
pratik dünyası da teorik dünyasıyla aynı olduğu için onun pratik dünyasında da
yanlışa yer yoktur.
İşte bu nokta önemli.
Hepimizin teorik dünyası vardır ama hiçbirimiz onu pratik dünyamızla
uyumlayamaya çabalamayız hatta pratik dünyaya uyumlamayı da geçiyorum
kendimizle bile uyumlamayız onu. Çünkü ‘’gerçekleşmeyecek bir düşünce işte’’ ve
‘’arada bir sızlanmamız için bir fırsat daha’’ olarak görürüz onları ama
aslında yapmamız gereken teorik dünyamızı ilk başta bizim uygulamamızdır. Böyle
de yaşanır, hatta asıl böyle yaşanır diyebilmemizdir.
Teorik dünyamızı yaşamaya
başlamamız için yalnız kalmak ise en güzel ortam olur elbette.
Yalnızlığına dön dostum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder