3 Ağustos 2019 Cumartesi

Bu Hayatı Bana Babam Vermedi


Hayat üzerine bir deneme. Bir şans sonucu elde ettiğimiz bir hayattan bahsediyoruz öncelikle. Bu noktada şu genel yargıyı kıralım: ‘’Hayat çok değerli bir şeydir, onu kaybetmememiz gerekir.’’ Ha ha. Hayır. Hayat bize şans eseri gelmiştir. Çocukken izlediğim bir bilgi yarışmasında büyük ödülü kaybettikten sonra aşırı üzülen adama, sunucunun söylediği laf aklımda yer etmiştir her zaman: ‘hâlihazırda sizin olan bir şeyi kaybetmediniz’’. Hayat da böyledir. Hiçbir zaman bizim olmamıştır ki. Bir anda bize verilmiştir. Onu elde etmek hiçbir çaba sarf etmemişizdir ve o yine de bizimdir. Eğer hayata gelmek için birkaç çuval taş taşısaydık, onu kaybettiğimiz için üzülebilirdik. Ancak hiçbirimiz bunu yapmadık. Birisi gelip elimize 1000 altın verdi ve gitti. Bu altınları kaybettiği için yıkılan, perişan olan bir adamı gözümüzün önüne getirelim. En iyi ihtimalle ona bir ahmak deriz. Evet, hayatın benim gözümdeki pozisyonu işte bu şekildedir. Hiçbir zaman aşırı önemli değil.

 

Oturup hiçbir şey yapmayacağım demek. Bunu söyleyebilmek bir güçtür. Hayat uğruna bir şeyler verildiği zaman değerli olur. Hiçbir değeri olmayan bir şeye kendin değer yüklediğin zaman hayatı anlamlandırmaya başladığın zamandır. Bu noktada koleksiyoncu örneği çok güzel bir örnek oluşturuyor. Bir pul koleksiyonu olan adamın elindeki pulların değeri ne kadardır? Toplam fiyatı 100 tl olan pullarının değeri ne kadar diye sorduğumuzda aldığımız cevap asla 100tl değildir. Çünkü bu para birimi ve diğer hiçbir para biriminin satın almayacağı bir değeri vardır o pulların. O pullar aslında farkında olsun veya olmasın koleksiyoncunun kendi dünyasını kurmağa başladığının bir göstergesidir. Hayatın öznesi olma çabasıdır. Bir ‘’öyle yaşanmaz asıl böyle yaşanır’’ çığlığıdır. Bu pullara sahip olmak için tüm her şeyini vermeye hazır olan binlerce insan var dünyada ama aradıkları şeyin bu pullarda gizli olduklarının farkında değiller.

 

Bir minimalizm savunucusu gibi veya bir stoacı bir kinik gibi gözükmek istemem. Pullarla sınırlı bahsettiğim dediğim şey. Pullar sadece bir örnek. Değerli taş koleksiyonu da aynı şeydir, tek bir araba da. Burada önemli olan şey, diğer hiçbir insanda anlamlı olmayan bir nesnenin sizin için anlamlı olmasıdır. Diğer hiçbir para birimiyle bu anlamın kıyaslanamamasıdır. Farklı bir dünyada yaşadığımızın bir belirteci olarak sunuyorum bunu. GORA gezegeninde doların değersiz olması gibi. Maden suyu kapaklarıyla alışveriş yapılan bir abi kardeş dünyası gibi. Ha ha.

 

Yaşam ne zaman anlamlı olur insan için. Belki de hiçbir zaman olmaz. Ancak ben şunu söylüyorum. Neden anlamlı olması gereksin ki? Bu ön kabulü kim koydu buraya. Birileri bir kuyuya bir taş atmış ve tüm insanlık bunun peşinden dolanıp gidiyor. Hayat şu zaman anlamlı bu zaman anlamlı. Bir tane cesur yürek de çıkıp diyemiyor ki yaşam anlamlı olmak zorunda değil. Yaşam üzerinde bir anlam bulamıyorum ve ama yine de yaşayacağım. Ben anlamlı olduğu için yaşamıyorum. Bunları söyleyebilen birisi yok ortada. Burada çıkıp yaşam anlamsızdır diyemem, bu büyük bir cesarettir ve aptal cesaretidir. Anlam göremediğimiz şeylere anlamsız diyemeyiz. Bu ahmaklıktır. Ancak şunu söylüyoruz biz: anlam olsun veya olmasın benim için pek de önemi yok bunun. Bir oyun vardır bir de onun amacı ama hiç kimse o amacı gerçekleştirip bölüm geçmek zorunda değildir. Belki bir önceki bölümü oynamak zevk veriyordur bize. Buna kim karışabilir ki. Birisi gelip bize ‘’diğer bölümü oynasana,  bu bölümü zaten geçmişsin’’ diye dayatabilir mi? Eğer bunu derse dedikten sonra küfür yemeden gidebilir mi?

 

Oyunu kurallarına göre oynamaktan bahsediliyor sürekli. Peki. Biz ne demiştik. Cevapları olanlar için soru işaretleri. Oyunun kurallarını kim koydu. Kim hangi yetkiyle oyunun kurallarını koydu. Bu oyunu oynayacağımız ön kabulü de nereden geliyor. Playstation açılır ve bir kumanda elimize tutuşturulur. Bir iki el oynadıktan sonra bir de bakılır ki bu lanet olası cihazı oynamak hiç mi hiç eğlenceli değil. Bu noktada her kim dışarda o kumanda için bekleyen gözleri farkettiği için kumandayı bırakmazsa bu kişinin kendine ait bir dünyası olmadığını net bir şekilde ortaya koyabiliriz. Biz elimize tutuşturulan ps kumandasını yere bırakabilen insanlarız.

 

Kitaplar müzikler kadınlar. Zevk aldığım üç şey. Sadece bunlar değil elbet ama ilk aklıma gelenler. Saniyenin onda biri süresinde aklıma gelenler. Bunların bizde bir karşılığı var. Okuduğum her kitap benim için mutluluk kaynağı, yazdığım her yazı, bestelediğim her şarkı benim çocuğum. Birlikte olduğum her kadın benim çizdiğim bir resim.

 

Bir kanıt yoluna gidilmedikçe yazı yazmak oldukça zorlaşıyor bu yüzden söylemiştim o kutlu sözü: ‘’düşünmenin temelinde doğru soruları sormak vardır’’. Sorular için gereken şeyler ise sadece cevaplardır. Cevapları olanlar için soru işaretleri. Bu kadını seviyorum dedikten sonra bir soru işareti oluşturmak basittir. Düşünmenin de bir metodu vardır. Ayakları yere basarak düşünmenin yolu cümleler kurmaktan geçer. Düşünmek bir kez öğrenildikten ve deneyimlendikten sonra ondan daha zevkli hiçbir şey yoktur. İnsanların %99’u hayatların boyunca sadece bir kere bile düşünmemişlerdir. Tamamen kendine ait fikirler oluşturmaktan bahsediyorum. Yoksa düşünüyorum demeyen tek bir insana da rastlanamaz.

 

Düşünmek doğurmaktır. Doğumda en büyük acılar çekilir. Ancak doğum yine de her zaman kutsaldır. Bir düşüncenin oluşmasının en kolay yolu acı çekmektir. Acı kutsaldır. Bazı kafalarda acı, düşünmeyi durdururken bazı kafalarda da düşünmeyi başlatır. Düşünme bir kere başladıktan sonra acıyı keser. Eğer kesemezse acı, düşünmeyi bitirir.

 

Düşünmekten alınan zevk de yine düşünceyi bitirir. Düşünürken zevk aldığını anlayan insanın düşünceleri durur. Düşünmekten bu denli zevk aldığını hissettiği için ise şaşırır. Ve şaşırmak düşünmeyi başlatır. Şaşkınlık arttıkça düşünce de artar. Şaşırmak negatif feedback oluşturmayan bir düşünce üretim anahtarıdır. Bu yüzden söylüyoruz: şaşırmak iyidir.

 

Yalnızlığına dönen insan. Düşünen insandır. Bir düşünürün gününün en az 1/3ünü insanlardan, tutkularından ve kitaplardan uzakta geçirmesi gerekir. Bunun haricinde nasıl düşünebilir ki. Düşünmek hiç de basit bir eylem değildir. Dünyada en çok çaba gerektiren ve en çok zevk veren eylemdir. Bir kere başladıktan sonra bırakması zor olandır. En büyük bağımlılıktır. Ancak bir kere başlayabilmek hiç de kolay değildir. İnsan düşünmek için mesai harcamalıdır. Öyle oturduğu yerden haybeye düşündüğünü iddia eden insan, düşünmediğini beyan ediyordur. Düşünmek çocuk oyuncağı değildir. Stres çarkı çevirmeye benzemez. Düşünmek ile bir başkasının düşüncesini dile getirmek sık sık karıştırılır. Karşı çıkmak bir düşünce yaratmak değildir. Yaratmak tanrılara mahsustur. Tanrıları yaratmak ise insana mahsustur.

 

 Şiir ve müzik tanrıların dili midir yoksa tanrılarla konuşmaya çabalayan insanların dili mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder